Bugün size bir hikaye anlatacağım, yaşanmış
gerçek bir şey. Eskiden kandillerde
yani ilk aydınlatma malzemesi
olarak kullanılan kandillerde yağ yakarlarmış.
Evlerde Şinanay dediğimiz gaz lambaları,
cami ve medrese gibi yerlerde de kandil
kullanılırmış. Biz bunları ufak tefek gördük ama
nihayetinde biz elektrik çocuklarıyız. Hazır gündem
elektrik iken aklıma geldi, size bu yaşanmış
olayı anlatmak istiyorum.
Medresenin birinde hoca her gün kandilin
yağını kontrol ediyor. Kullanım dozuna göre vasat
olarak iki üç günde bir değişiyor ya da ekliyor.
Kandilin birinde
yağın daha fazla tükendiğini
fark ediyor. Bu
olay dikkatini çekiyor.
Zeytinyağı olduğu
için başka yerlerde de
kullanılabilir düşüncesiyle
takip etmeye karar
veriyor.
El ayak çekilince
ismi Abdullah olan gariban
bir talebe içeri giriyor.
Gömleğinin arasına
sakladığı ekmeği
çıkarıp kandilin başına
geliyor besmele çekiyor.
Aynen şu ifadeyi kullanıyor.
“El zeyti zeytullah, el beyti Beytullah, el
Abdu Abdullah ye ya Abdullah.”
Yani Türkçesi zeytin Allah’ın zeytini, beyt ev
demek yani ev Allah’ın evi, Abdullah da Allah’ın
kulu o zaman yemesinde bir beis yok.
Hoca bu olayı görünce saklandığı yerden çıkıyor,
Abdullah’ı yakalıyor ve diyor ki “el beyti
beytullah, el abdu Abdullah, el sopau sopaullah,
ye ya Abdullah.”
Tahminimce konu anlaşıldı.
Şimdi biz Allah’ın kullarıyız, elektrikte Allah’ın
elektriği, dağıtım şirketleri de Allah’ın şirketleri,
o zaman yemelerinde bir beis yok! Kabarık
faturalar bundan kaynaklı hatırlatmış olayım.
Bugünlük bu kadar.