Kelimeler boğazımıza düğümleniyor, sanki nohut büyüklüğünde bir tane, nefes alıp vermemize mani oluyor… İzmir’de 30 Ekim Cuma günü saat 14.51 sularında 6.6 şiddetinde bir deprem yaşandı. Belki korkusunu hissetmedik ama kilometrelerce uzaktan hem de iliklerimize kadar bizlerde yaşadık acısını, hüznünü ve enkazdan kurtarılan mahzun insanların sevincini… Ülke olmak şuuru buydu galiba ki; hiç tanımadığın insanların masumiyeti, mahzuniyeti, çaresiz olabileceklerini düşünmek uykularımızı kaçırıyordu. Ekranlar her afette olduğu gibi yine sekize, on’a bölünmüştü. Bir çok bilim adamının beyanatı ve aksiyon dolu ifadelerini reyting yularına yapışarak sunmak adına(!) yarışıyordu tüm kanallar. Lâkin bu bir türlü alınamayan tedbirler ve çıkarılamayan derslerin tekrar edilmesinden öteye geçmiyordu maalesef.
Belediyenin “Yıkın!” diyemediği saray görünümlü ucube yapılara nasıl “Yıkıntı!” dediğine şahit olduğumuz bir başka an, bir başka deprem, yıkım, acı, gözyaşı yine gelip çatmıştı vesselam… Sağlıklı bir fizibilite yapılmamış alanlara ruhsat veren ve buralara çürük binaları diken katillerin, enkaz altında kalan masum, maktüllere ve vicdan sahibi her bireye adalet önünde hesap vermesi gerektiği bir başka zaman yine gelip çatmıştı. Çok pahalıya mal olmuştu ama ifşa olma zamanı gelmişti.Ve bu ifşa oluş çökmemiş bir binanın henüz boş arazisine çöküşler de gerçekleşmeliydi ki sorun en başında çözülmüş olsun. Zira bunun da farkına varma zamanı kaç keredir gelip,geçiyordu.!!! Yani işin ehline verilmesi gerekmekteydi. Liyakat günümüzde hiç olmadığı kadar önem arz etmekteydi. Etrafımızın binalarla dolu olması inşaat sektöründe tecrübeye ulaştığımız anlamından daha çok, açgözlülük anlamı taşımaktaydı. Yaşanılan felaketlerle bunları daha net anlamaktayız. Sebebi ise bir çok müteahhit işinin hakkını verememekte maalesef. İşini hakkıyla yerine getiren müteahhitlerimiz de inanıyorum ki böylesi liyakatsizlerden muzdaripler. Ama şunu unutmayalım ki sadece mütahitler değil, bu suçta müşterek olarak hepimiz suçluyuz. Çünkü bu müteahhitle çalışan kalıpçı, sıvacı, elektrikçi vs. bu binaların çürük olduğunu pek tabii biliyorlardı fakat ses çıkarmamışlardı. Dolayısıyla onlarda mahkeme-i kübra da bu katliamın sorumluluğundan kaçamayacaklardır. Bizler de etrafımızda karşılaştığımız bu tip yanlışlara, ilgili birimlere gerekli ihbar ve ikazları yaparak, “Dur!” diyerek sorumluluğumuzu yerine getirebiliriz.
Yapılarımız, yapımızın yansıması olarak karşımızda durmaktadır. İnsanın eğitimi, vicdan tasavvuru, toplum bilinci ve değer yargılarını oluşturan temel unsurların aşılanmaması veya yeterincekazanılamaması neticesinde yapısı bozuk bir insan tipi oluşmakta ve bu yapılara da sirayet etmektedir. Örneğin; Yapısı bozuk bir müteahhit, usulsüz ve eksik imar ettiği bir yapıdan dolayı yıkılan bir binanın enkazında nasıl ki! insanların hayatını kaybetmesine sebep oluyorsa, aynı şekilde yapısı bozuk olan bir adalet mensubu ise verdiği kararla insanı özgürlük enkazının altında bırakmaktadır. Veya bir başka örnek verecek olursak; Bir doktor, hastasına koyduğu yanlış teşhis ve tedavi ile O insanı ‘yaşam hakkı’ enkazı altında mağdur etmektedir. Peki bu sorunları nasıl aşabileceğiz? Tabii ki eğitim ile. Vicdan muhakemesi yapabilen bir nesil yetiştirerek. Başını her gece bıraktığı yumuşak yastığı ile mezardaki lahitin baş tarafına bırakmak arasında fark görmeyerek hesap yapabilen, kul hakkı şuurunda bir nesil yetiştirerek yapabiliriz. Her meselede olduğu gibi bu meselede de eğitimin önemli olduğuna inanıyorum. Enkaz yığınlarında arama çalışmalarında kullanılan köpekler bunun ispatıdır. Aldığı eğitim ile insanı arayıp bulup yaşaması için çaba gösteren bu köpekler, bu enkaza sebep olan sözüm ona kendilerini eğitimli zanneden köpeklerden çok daha sempatik ve makul varlıklardır. Varın sizde bir karara varın…(!) Depremde hayatını kaybeden tüm insanlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine baş sağlığı, yaralılara acil şifalar ve Aziz Milletime taziyelerimi bildiriyorum. Çalışmalarda emeği geçen tüm kişi, kurum ve sivil toplum kuruluşlarına şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.
Selam ve dua ile…