“Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader
vardır / Göklerden gelen bir karar vardır.”
Okumayı da okuyanı da hep sevmişimdir.
Okumak bende başka bir hoşnutluk, başka bir
hobidir. Orta okul yıllarımda Teksas, Tommix,
Zagor okurdum. Tabi Tarkan okumakla başladım
işe.
Amcalarım Tarkan’ı babamdan gizli alırlar,
yer minderlerinin ya da yastıkların arkasına
saklarlardı. Sonra ben,
onlar yokken gizlice alır
okurdum. Bu sırada
babama yakalanırsam
suçu amcamlara atardım.
Bu gammazlık yüzünden
çok dayak yemişligim
vardır ama o
okuma sevdamı bir türlü
bırakmadım şükür.
Hasan Nail Canat’ın
“Yaralı Serçe”-
siyle başladığım roman
serüvenine Sezai
Karakoç gibi adamları
da kattım. İlk aşık olduğum kıza yazdığım ilk
mektubuptadır Karakoç’un mısraları.
Kalbe dokunan, gönül telindeki tezenesi, benim
duygularımın tercümanıdır.
Abdürrahim Karakoç ve Sezai Baba gibi
insanlar benim ve benim gibilere hep bir kapı
aralamışlardır.
Türküleri bozkırdan dinlediğimiz gönül gergefinin
motifleri Karakoç’tur.
Ne büyük insanlar ki bağırlarında peygamber
sevdası, akıllarında Allah vardır. Bu insanların
bu topluma kattıkları katma değer KDV’den,
ÖTV’den daha kıymetlidir bence.
Kısa yazılarla ifade edemediğim kıymetini,
ömrümün kalan kısmında kendime şiar edinmek
üzere saklayacağım.
Allah makamını âli, günahlarını mağfiret etsin.
Bir yıldızı daha ebediyete uğurluyor olmanın
hüznüyle, kendi klasikleriyle talebe yetiştiren
okullar ve eğitim sistemi diliyorum.