Hepimiz birer yaşayan geçmiş,geçecek yaşayanlarız. Bu bakımdan bir yadigarın ürünü, geçmişimizin irsaliyesiyiz. Bugünümüzün adlandırdığıyız.Vaktin, yaşanılan an ile değerlendiğini unutmamalıyız. Düşündüğümüzde “geçmiş”in ismini bugünden aldığını, “gelecek”in de bugünün, dünkü ismi olduğu karşımıza çıkmakta. Demek ki yaşadığımız an, vaktin tamamına teşmil (kapsamak) olmakta. Bunun önemini bilerek, yaşadığımız anı çok iyi değerlendirmeliyiz. Yaşadığımız anı, halimizi,kalimizi, iz’an ımızı kavileştirmek (kuvvetlendirmek) adına bir fırsat olarak kullanabilmeliyiz. Mesela; Kitap okumalıyız. Okudukça cehlimizin altında adeta preslenmişçesine ezilerek ”Herşeyin birşey, cehaletin hiçbirşey!” olduğu ve okumanın neticesinde ise okuduğuna güvenerek amel etmenin, asıl “kitapsızlık (!)” olduğu şuuruyla... Hani “Bir delille kırk alimi ikna ettim de, kırk delille bir cahili ikna edemedim.” örneğinde olduğu gibi cehaletin, yokluğun dahi yok olduğu bir yokluk olduğu idraki ile...Ve sessizlik... bu zaviyeden bakıldığında sessizliğin, insanın içindeki sese kulak kabartmasına vesile olacak titreşimleri ve duygu yoğunluğunu barındırdığına inanmalıyız.
Ebul Vakt (Vaktin Babası) olanlar için zaman üzerinde tahakküm mümkündür.Bu idrak sahipleri, gökyüzünün öğrenci olduğundan, yeryüzünün fahri öğretmenleridir.Bu bakımdan zamanın ehemmiyeti onlar için apayrı bir önem arz etmektedir. İdrakteki kemalatlarından ve hadiselere bakış açılarından dolayı kendini gerçekleştirmiş olan bu namünetahi şahsiyetler için anlayış mefhumunun, bizim anladığımız bir manada kıyısı yoktur.Dersek yanılmamış oluruz. Zaman şuuru, onların her anına şamildir. Zira her dem zamanın sahibi ile ünsiyet halindedirler.Şunu diyebiliriz ki; ‘Vaktin ehemmiyetini bilen için vakit; kıymet, bilmeyen için; kıyamet’tir.’ Hadis-i Şeriflerde insanın sual edileceği hususlardan birisinin de, zamanını nerede ve nasıl geçirdiği hakkında olduğu buyrularak, zamana dair sorumluluğumuzun olduğu vurgulanmıştır. Unutmamalıyız ki; Vaktin sahibini bilerek vaktin sahibi olabiliriz. Onun sahipliğini kabul ederek... Vaktimize kafa yormamız, kafa çatlatmamız gerek. Bir Fransız Masalcıdan işitmiştik; “Kafa çatlatmadan içeri ışık girmez!” Evet, bir ışık istiyorsak, zamanımızı güzel kullanmalı ve ona yenilmemeliyiz. Giden zamanı getiremediğimiz muhakkak fakat zamanın ikmal ettiğini ve kazanmamıza kapı aradıladığınıda yadsımamalıyız. Zamana yenilmeyip hatta yenileyip, insanlar arasında ihtiram(hürmet) kazanarak adeta ölümsüzleşen abide şahsiyetler olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Örneğin; İmam Rabbani hazretleri helaya giriyor ve aniden hızlıca çıkıyor “Hayırdır.Ne oldu?” diye taacüple soranlara “Tırnağımda bir mürekkep izi var. Az önce bir meseleye dair yazı yazıyordum ve bir Ayet yazdım. Oradaki noktaya benziyordu. Hicap ettim çıktım!” Bu anlayıştaki münevver bakışlı muhteremler, günümüz ifadesi ile kendilerini aşmış, hakka vuslat şerbetini içerek, eşyada Hakkı tasavvur etme lütfuna mazhar olarak, yaşadıkları zamanı da saadetli kılmışlardır. Bu şekilde bir çok örnek vereceğimiz namütenahi değerli, abidevi şahsiyetler bulunmaktadır. Bu örneklerin sertaç’ı olan Efendimiz (sav) ise apayrı bir güzelliğe sahiptir. Dikkatederseniz yukarıda bahsettiğimiz, yaşadığı zamanı saadetli kılmaları ifadesinin karşılığı olması münasebetiyle Peygamberimizin (sav) yaşadığı dönemi “Asr-ı Saadet/Saadet Devri” diye nitelendirmekteyiz. Ve mübarek davranışlarının zamanın başlangıcına sebep olduğunu görmekteyiz. Zira, hicret ettiği zaman, zamanın bir başka başlangıcına sebep oldu ve “Kameri Takvim” başlangıcı sayıldı. Bu durum mübarek yaşantılarının ehem-mühim oluşu, rahmet tecellisinin tasdiki ve avam bir bakışla ‘Vaktin Sahibi ile olmasından Vaktin Sahibi olmasına’ vesile olması bakımından kıymetli ve bizlere de öğreticiliği bakımından müstesna bir örnektir. İnanıyoruz ki, Fatih Sultan Mehmet ‘in çağ kapatıp, çağ açması da bu sünnetin ihyasından başka birşey değildir.
Bizlere düşen mi? Zamanın kıymetini bilmenin, zamanın sahibinin ve onun sahiplendiklerinin kıymetini bilmekle olacağı şuurunda olmaktır.Bunu Cenab-ı Hak’tan meccanen (karşılıksız) istiyoruz.
Bir zerreyim Ya Rabbi! Lütfuna talibim.Sen ikram etmezsen ben gariplerden de garibim.Sen dilersen boşa çıkmaz emeklerim. Dost ver Ya Rab! Kiyamete kadar seven olsun.
Can ver Ya Rab! Yolunda ölen olsun.
Göz ver Ya Rab! Dünyada ağlasa da ahirette gülen olsun.
İman ver Ya Yab! Mahşerde şahidim olsun.
Sabır ver Ya Rab! Kabirde ışığım olsun.
Haya ver Ya Rab! Yüzüme perde olsun.
Edep ver Ya Rab! Başımı önüme eğdirsin.
Takva ver Ya Rab! Salih amel işletsin.
Samimi bir damla gözyaşı ver Ya Rab! Azab ateşimi söndürsün.
Hilim ver, kendimi bileyim. İlim ver, zatını bulayım. Akıl ver, imanla öleyim. Cemalin görüp, Zatına geleyim. Hayırlı zürriyyet ve evlat ver ki, ardım sıra “Hayrımdır” diyeyim. Amin Ya Hak, Ya Muin. Bi hürmeti seyyidil mürselin velhamdülillahi Rabbil alemin.
Selam ve dua ile...