ÜRETMEK ÜRETMEK

Aslında bizim temel problemlerimizin
başında üretmek geliyor. Pandemi
sonrası dünya ekonomisinin evrildiği
krizlerin baş gösterdiği ülkelerin sürüklendiği
bir ekonomi modelinin üretime dayalı
sıkıntılardan kaynaklı olduğu görülmektedir.
Tedarik zincirlerini ellerinde tutanlar bugün
dünyanın hakimi konumundadırlar. Ülkemizin
iç piyasasında meydana gelen kırılganlıklar dışa
bağımlılığımızı ve üretim
bandımızdaki ürün
yelpazesinin yeterli olmadığını
gösteriyor.
24 milyon metrekarelik
tarım arazisinde
23 milyon ton buğday
üretiyorsanız ve ihtiyacınızda
25 milyon
ton ise toprağınız sizi
doyurmuyor demektir.
Oysa ülkemizin tarım
kapasitesi Avrupa’yı
dahi doyuracak kadardır.
Duruma bu meyanda
bakmak hükümetin
de bu yelpazedeki çalışmalarına bakmak
işin rengini ortaya koymaktadır.
Mısırı, buğdayı, arpayı ürettiğiniz halde
yetmiyor ise çiftçinin alım gücüne bakmak zorundasınız.
Bugün Türkiye tarımında toprakları
boş çiftçinin yarısı şehre göç etmiş ancak mazot,
gübre destekleri alır vaziyettedir. Aldığı desteklerin
karşılığında üretilmemiş ya da pazar sıkıntısı
çekmektedir.
Bunun temelinde insanımızın üretimden
tüketime geçiş tercihi gözlemlenmektedir. 200
milyarlık traktörü olan bir çiftçinin 14 milyarlık
toprağı mevcutsa, ürettiğini de traktörün kredi
faizine veriyorsa bundan bir medet beklemenin
anlamı yok.
Devlet tohumu, gübreyi, mazotu sübvanse
edecek. Topraklarını tarım politikalarıyla kendi
öz tohumu ve kendi türleriyle ekilmesini denetleyecek,
ürününü satın alma garantisi verecek.
O zaman şehirden işsizlik kadranına eklenmiş
işsiz durumundan çıkıp mevcut toprağının oluşu
kendisine bir ana sermeye şansıyla ve devletin
desteği ile üretime geçecek.
Silah ve tohumu elinde tutan, bugün dünyanın
sahibi demektir. Herşeyi ithal ederseniz ihraç
edecek birşey bulamazsınız.
Üretim, üretim...