Toplumsal yapı, toplumda sürekli ve örgütlü sosyal ilişkilerin bütünüdür. Toplumsal statü, toplumsal rol, sosyal guruplar, farklı sınıflar, kurumlar ve kültürdür. Ülkemizde 1900 lü yılların basında başlayan ve cumhuriyet rejimiyle gelişme gösteren, modernleşme ve seküler akımlardan etkilenen bir toplum yapısı görmekteyiz. İnkılapların getirdiği modernleşme sürecine adapte olmayı başarmış, dini argümanların yanında modern toplumlardanda esinlenerek kendine bir model olmayı başarmıştır. Çağın ve idari düzenin gereği, karşılıklı anlayış ve müsamaha ülkenin gelişmesinde önemli katkılar sunmuştur. Toplumsal ve inanç faklılıklarına rağmen karşılıklı hoş görü temelli yaşam felsefesi, ideolojik ve kültürel farklılıklara rağmen birbiriyle iyi geçinebilen etnik kökenleri bir arada tutabilmeyi başarmış bir toplumdur. Aile yapısı, kültürel etkinlikleri ve diğerinin hakkına riayet, ülkemizin hem kimlik hemde genetik kodlamalarına uygun bir yaşam modeli olmuştur. Hürriyetine düşkün olması, manda ve himayeyi, sömürgeyi kabullenemeyişi, kendi ne has bir devlet ve millet kimliği kazandırmıştır. Bünyesinde barındırdığı çok sayıda inanç ve dil farklılığına rağmen, huzurlu bir yaşam modeli oluşturmuştur. Bu kimlik yapısı ekonomik modelleride beraberinde beslemiş ve ülkeye has bir ekonomi modeli oluşmasında etken olmuştur. Enerji çağında ihtiyaç duyulan petrole sahip olmaması ülke ekonomisini tarım, hayvancılık, turizm ve küçük işletme modellerine çevirmiştir. Ağır sanayi hamlelerine rağmen siyasi ve iktisadi engelleri aşamayan ülkemiz uzun vadede bu tarz bir sıçrama yapamamışsa da, kobi modeli ekonomik kazanımlarla ortak ekonomik model oluşturmayı başarmıştır. Son yıllarda tuzim, sağlık, spor, bilişim, denizcilik gibi alanlarda iyi bir ivme kazanarak, dış siyasete bağlı etkenleri bertaraf ederek toparlanmayı başarmıştır. İnşaat sektörünün ve otomotiv sanayinin geliştirilmesi çabaları sonuç vermiş, dış dnyayla dirsek teması sağlanabilmiştir. Yeniliğe açık, girişimci, dürüst kimliği dünya piyasalarında kabul gören ülkemiz, bulunduğu jeopolikitik konumuylada bu işi nakte çevirmeye gayret etmiştir.
Modernizmin ikinci dünya savaşıyla yıkılmasının ardından oluşan postmodern toplumlarda ortaya çıkan pazar boşluğu, yeni yöntemleri doğurmuştur. Modern düşünce denilen ve sınıf farklılıklarının önemli olduğu dünya düzenini at üst eden ikinci dünya savaşı sonrası toplumlar bu yıkıntının altında kalmışlardır. Kendi iç dünyalarında barındırdıkları ve lüks dedikleri hayat modellerinin ellerinde kalmasının ardından, yeni toplumsal düzenlere ihtiyaç duydular. Vaysiyalar, südralar gibi sosyal tasnif artık gözde sınıflar değil, sıradan sınıflar olmuşlardı. Çünkü yaşanan savaş sinemadan sanata kadar hayatın ve savurganlığın her kademesini etkilemişti. Ortaya çıkan bu Pazar boşluğunu doldurmak için pazarlama modelleri geliştirilmek zorunda kaldılar. Feodal yani toprağa bağlı ekonomik modeller yerine pozitivizm ve modernizm gibi akımların yöntemleri hakim olmaya başladı. Değişen ge gelişen dünya ekonomileri savunma ve barınma çıtasını yükselterek eğitim ve sağlık gibi sektörleri devreye aldı. Artık globalleşen dünyada başlı başına etkin bir izm ve mistik akım hakim olamazken, kominizm ve siyonizm bu boşluğu doldurma teleşındadırlar. Hiç kimsenin tek başına hakim olamadığı bu yöntem ve yönetim boşluğunu, kendilerince yönetme gayreti güden baskn güçlerin tekeline bırakmayacak bir ihtiyaç silsilesi vardır. Enerjinin yerini bilişim alırken teknolojik çağda hala toprağa bağlı ekonomilerin ayakta kalacağı aşikardır.