Cenâb-ı Hak, bu on iki şeyi zikredince,
bundan sonra, bütün bunların toplamından
ibaret olan şart ifadelerine terettüp
eden cezayı beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur.
“Herkes önceden hazırlayıp getirdiği
şeyleri bilecektir.” Tekvir/14
Hayır mı, şer mi? İyi mi, kötü mü? Dünyada
ne yapmış, o gün için ne hazırlamış olduğunu kesin
bir bilgiyle bilip anlayacaktır.
Çünkü bir zerre miktarı da olsa, hayır veya şer
olarak yapmış olduğu her amelin, defterinde getirilip
terazisine konduğunu ve karşısında kendisine
şekillendiğini görecektir.
Nitekim Al-i İmran suresinde Yüce Allah (cc)
“Her nefis, işlemiş olduğu hayrı hazır olarak
bulacaktır...” (Alı-i İmran, 30) buyurmaktadır.
Sıradaki ayetlerde yapılan yeminler, devamla
gelecek ayetlerdeki Peygamber ve vahyin güvenilirliğini
güçlendirmek için olup şöyle buyrulmaktadır.
“Andolsun, bir görünüp bir sinenlere,
akıp gidip kaybolanlara, Andolsun, yöneldiği
zaman geceye, Andolsun, aydınlandığı
zaman sabaha ki,
O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve
Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce)
itaat edilen, güvenilir bir elçinin
(Cebrail’in) getirdiği sözdür.” Tekvir/15-21
Erişilmez bir nazım güzelliği ve edebî incelikler
taşıyan 15-18. ayetlerdeki yeminler, ileride verilecek
olan vahiy ve peygamberle ilgili bilgilerin gerçekliğini
teyit amacı taşıması yanında, muhatabı
bu bilgilerin önemini kavramaya hazırlamaktadır.
Çünkü peygamberin dürüstlüğü ve vahyin
gerçek olduğu hususunda kuşku duyan insanın,
hiçbir dinî bildirimi tanıyıp kabul etmesi beklenemez.
Müfessirler 19. ayette anlatılan “değerli elçinin
Sözü”nden maksadın Kur’an olduğunu
söylemişlerdir.
Elçiden maksat bir görüşe göre Cebrâil’dir
(Taberî, XXX, 51; Zemahşerî, 224).
Cebrâil, Allah’ın kelâmı Kur’an’ın Hz. Peygamber
(sav)’e ulaştırılmasında aracılık yani elçilik
ettiği için ona “değerli elçi” denilmiş ve Allah’ın
vahy ettiği kelâm Hz. Peygamber (sav)’e onun
tarafından okunduğu, vahye uygun söz kalıbına
girmiş olarak ondan ulaştığı için “onun sözü”
olarak ifade edilmiştir.
Diğer bir yoruma göre “değerli elçi” Hz.
Peygamber (sav)’dir. O, Allah’ın elçisi olarak
Kur’an’ı insanlara tebliğ ettiği için Kur’an onun
sözü olarak ifade buyurulmuştur (İbn Âşûr, XXX,
154-155).
“Değerli elçi” ifadesini Hz. Peygamber (sav)
olarak açıklayanlara göre 20-21. ayetlerin anlamı
şöyle olur:
Peygamber Allah’tan gelen mesajları
ümmetine tebliğ edecek güç
ve yeteneğe sahiptir;
Allah katında onun yüce bir makamı
ve itibarı vardır; kendisine indirilen
vahyi koruma ve tebliğ etme
hususunda güvenilir bir elçidir;
Allah’a itaat eden müminler ona da
itaat ederler (Şevkânî, V, 453; arş
hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/54).
Sıradaki ayetlerde Kureyş müşriklerine
hitap edilerek, Peygamber
ve Kur’an hakkında yanlış bilgi sahibi
oldukları şöylece bildirilmektedir.
“(Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız
(Muhammed) bir deli
değildir.
Andolsun o, Cebrâil’i apaçık ufukta gördü.
O, gayb hakkında cimri değildir.
Kur’an, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
(Hâl böyle iken) nereye gidiyorsunuz?”
Tekvir/22-26
Kureyş’e mensup bazı kimseler, âhiret fikrine
alışık olmadıkları için Hz. Peygamber (sav)’den bu
inancı doğrulayan haberler işitince onu mecnunlukla
itham etmişlerdi (Hicr 15/6; Kalem 68/51).
“Arkadaşınız” nitelemesiyle Hz. Peygamber
kastedilmiştir.
O, Mekkeliler tarafından ahlâkî yapısı bakımından
olduğu kadar, akıl ve zekâsının mükemmelliği
ile de tanınıp bilindiği için kendilerine bu
bilgileri hatırlatılmış, buna rağmen ona “mecnun”
demelerinin bu bilgileriyle çeliştiği ortaya
konmuştur (Şevkânî, V, 453).
Ağırlıklı yoruma göre 23. ayetteki “gören”
Resûlullah, “görülen” de Cebrâil’dir. Görenin
Resûlullah (sav), görülenin Allah (cc) olduğu yönünde
bir görüş daha vardır.
“Apaçık ufuk” ile ne kastedildiği konusunda
çeşitli açıklamalar yapılmıştır (bk. Şevkânî, V,
453-454).
Müfessirler bu ayeti dikkate alarak Hz. Peygamber
(sav)’in Cebrâil’i kendi sûretinde yani
melek olarak yaratılmış olduğu sûrette gördüğünü
söylemişlerdir (ayrıca bk. Necm 53/1-18).
Hz. Peygamber Cebrâil’in kendisine vahiy getirdiğini
söyleyince müşrikler onunla
alay etmeye başlamışlar ve gördüğünün
melek değil cin olduğunu
veya böyle bir meleğin varlığını
hayal ettiğini ileri sürmüşlerdi. İşte
ayette onların bu iddiaları reddedilmiştir.
“O, gayba ait bilgileri sizden
esirgemez” ifadesi, Hz. Peygamber’in
ilâhî vahyi insanlara duyurma,
öğretme hususunda cimri
davranmadığını, Allah’ın mesajlarını
en mükemmel bir şekilde insanlara
tebliğ etmek için her türlü eziyete
katlandığını göstermektedir.
25. âyet yine öncekileri pekiştirmekte
ve Kur’an’ın müşriklerin
iddia ettiği gibi kovulmuş şeytanın
sözü olmadığını ifade etmektedir.
“Öyleyse nereye gidiyorsunuz?” sorusu,
“Bu Kur’an’dan, onun gereklerini yerine
getirmekten uzaklaşıp da nereye gidiyorsunuz?”
veya “Size burada açıklanandan daha
doğru bir yol var mıdır ki Kur’an’ın yolunu
bırakıp da o yoldan gidesiniz” gibi farklı şekillerde
açıklanmıştır.
Tekvir suresi şu ayetlerle sona ermektedir.
“O, âlemler için, içinizden dürüst olmak
isteyenler için, ancak bir öğüttür.
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe
siz dileyemezsiniz.” Tekvir/27-29
İslâm’ın din ve vicdan hürriyeti ilkesi esas
alınarak artık bunlardan ders çıkarıp doğru yolu
seçmek insanların hür iradelerine bırakılmıştır. Hiç
kimse kendi iradesinin dışında bir tercihe zorlanamaz.
Ancak insanların irade ve güçleri kendilerinden
değil, Allah’tandır; imtihan gereği Allah böyle
olmasını dilemiş, insanlara irade hürriyeti vermiştir.
Selam ve dua ile