Mushaf’taki sıralamada altmış dördüncü, iniş sırasına göre yüz sekizinci süredir.
Tahrim süresinden sonra, Saf süresinden önce Medine’de nâzil olmuştur.
9. ayette gerçek kâr ve zararın ortaya çıkacağı mahşer gününden söz edilirken kullanılan ve “aldanma, aldatma, kâr-zarar” gibi mânalara gelen tegåbün kelimesi sureye ad olmuştur.
Bu sure, Hadid ve Mücadele Surelerinden beri gelen surelerin bir gayesi ve bundan sonrakilerin de Mülk Suresi'ne doğru bir mukaddimesi gibidir. ELMALILI.
Teğabun aldanma, gaflete düşme anlamına gelmektedir.
Ayette kıyametten bahsedilirken, insanların o gün aldanmış olduklarını fark edecekleri için kıyamete “Teğabun günü”, yani “aldandığının ve gaflete düştüğünün farkına varma günü” denilmektedir. “Yüsebbihu” kelimesiyle başladığı için Müsebbihat surelerinden biridir.
Tegabün suresi on sekiz ayettir.
Sürenin konuları
Surede birçok konu birlikte işlenmiştir. Bunlardan başlıcaları şunlardır: din ayrılıkları, ahirete iman, hesaba iman, kitaba ve kadere iman, Yüce Allah’ın inananları bağışlaması, inkârcıların durumu vs. Şimdi bu konuları birlikte tefekkür edelim inşallah.
Bu sure de müsebbihat sürelerinden olduğu için tembihat ayeti ile başlamaktadır.
“Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih eder. Mülk yalnızca O’nundur, hamd de O’na mahsustur. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” Tegabün/1
Devamla gelen ayetlerde Yüce Allah (cc) zâtının azamet ve sıfatlarını bizlere hatırlatarak şöyle buyurmaktadır.
“O, sizi yaratandır. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mü’mindir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş yalnız O’nadır.
Göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.” Tegabün/2-4
Müfessirler bu ayetlere farklı şekillerde mana vermişlerdir. Bunlardan bazıları şöyledir;
İbn Abbas (r.a), bu ayete, "Allah, insanoğlunu, mü'min ve kâfir olarak yarattı. Sonra da, kıyamet gününde, yarattığı gibi, mü'min ve kâfir olarak yeniden "iade" edecektir" manasını verirken, Atâ bu ayete, "Kiminiz tasdik edici, kiminiz de inkarcısınız.." manasını vermiştir.
Dahhâk da, "Münafık gibi, kiminiz görünürde, açıkta mü'min, gizlide kâfir; Ammâr İbn Yâsir gibi, kiminiz de görünürde, huzurda kâfir, gizlide mü'minsiniz..." manasını vermiş ve bunun delili olarak da, Cenâb-ı Hakk'ın "Kalbi iman ile dolu olarak, inkâra zorlananlar müstesna..." (Nahl, 106) ayetini zikretmiştir.
Zeccâc ise, bu ayete, "Kimileriniz, Cenâb-ı Hakk'ın, onu yarattığını inkâr ediyor; -ki bunlar "tabiatçılar" ve "dehriyyûn"dur-, kiminiz de, Allah Teâlâ'nın, onu yarattığını tasdik ediyorsunuz" şeklinde mana vermiş, delil olarak da, "Ölesice insan, ne kadar da nankör!.."(Abase, 17-18) ve "Seni bir topraktan, sonra da bir damla sudan yaratıp... Allah'ı küfr ile inkâr mı ettin?"(Kehf,37) ayetlerini getirmiştir.
Ebû İshâk da, bu ayetin tefsiri sadedinde, "O sizi, ta annelerinizin karnında iken kâfir ve mü'min olarak yaratandır.." demiştir.
Nitekim bazı tefsirlerde de, Yahya (a.s)'ın, annesinin karnında mü'min; Flravun'un ise, annesinin karnında kâfir olarak yaratıldığı düşüncesi bulunmaktadır. Bunun delili ise, Cenâb-ı Hakk'ın, "Allah seni, Allah'dan olan bir kelimeyi müjdeleyici olarak Yahya ile müjdeler" (al-i imrân, 39) ayetidir. Doğruyu Allah bilir.
Yüce Allah (cc) Azâmet ve kudretini bildirdikten sonra müşriklere hitaben bir uyarıda bulunarak şöyle buyurmuştur.
“Daha önce inkâr edip de inkârlarının cezasını tadanların haberi size gelmedi mi? Onlar için elem dolu bir azap da vardır.” Tegabün/5
Yüce Allah (cc) kudret sıfatının yanında dördüncü ayette ilim sıfatını ve onun kuşatıcılığını bildirerek, insanın kalbinin derinliklerinde gizlediklerinin dahi Yüce Allah’ın ilim sıfatının kuşatıcılığında olduğu beyan edilmektedir.
Beşinci ayette ise, tarihe yapılan bir gönderme ile sorumluluk bilinci içinde hareket etmenin sonuçları üzerinde tefekkür emri vardır.
Yüce Allah (cc) kudret ve zatının sıfatlarını bildirdikten sonra, Peygamber ve Peygambere iman noktasının önemini şu şekilde bildirmiştir.
“Bu, peygamberlerinin, onlara apaçık mucizeler getirmeleri ve onların da, “(Bizim gibi) insanlar mı bizi doğru yola iletecekmiş?” deyip de inkâr etmeleri ve yüz çevirmeleri sebebiyledir. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını göstermiştir. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye lâyıktır.” Tegabün/6
Peygamberler Allah tarafından kulları arasında seçtiği, onlar aracılığı ile varlığını ve birliğini, ölümü ve ölüm sonrası ahireti insanlara bildiren elcilerdir. Onların bildirdikleri hak ve gerçektir. Onları yalanlayan kavimler helak olmuşlardır.
“İnkâr edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyecek-lerini iddia ettiler.
De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir. Bu, Allah’a kolaydır.” Tegabün/7
Peygamberlere inanıp, iman etmeyenler elbette ki ölüm gerçeğini tadacak ve dünyada yapıp ettikleri ahirette karşılarına gelecektir. Ogün kâfirler gerçeği görüp pişman olacaklar ama bu pişmanlık onlara hiç bir fayda vermeyecektir.
Ayrıca müşriklerin bu inkârları kendilerine bir fayda vermediği gibi, Yüce Allah’a da hiçbir şekilde zarar veremez.
Allah da muhtaç olmadığını gösterdi. Onların ne iman ve itaatlerine, ne de kendilerine asla ihtiyacı bulunmadığını anlattı. Onların hepsini helak edip arkalarını kesti. Şüphe yok ki yaratan Allah gani (zengin) olmasaydı öyle yapmazdı.
Evet, Allah ganidir, sadece onlardan değil, bütün âlemlerden ganidir. Dilerse hepsini mahveder, yenisini yapar.
Hamid'dir, zatında her güzelliği, her üstünlüğü toplayıcı, her türlü hamd ve hürmete müstahaktır.
Küfredenler şöyle zannettiler, bilgiçlik taslayarak ahireti inkâr edip şu batıl fikir ve itikada “doğru” diyerek saplandılar ki;
Asla dirilmeyeceklermiş, öldükten sonra yeniden diriltilmeleri, önce yaptıklarının başlarına vurulması, iyilik nasılmış, kötülük nasılmış, acı mıymış, tatlı mıymış, anlatılarak ceza çektirilmesi kabil değilmiş, öldükten sonra her şey yok olur biter, iyilik de kötülük de, doğruluk da, eğrilik de boşa gider, hak ve hakikat denilen sabit bir şey yoktur, insan sadece kokup çürüyüp gidecek olan tenden ibarettir diye sandılar ve o gidişin nereye olacağını düşünmediler de o yaptıkları haksızlıklara, karıştırdıkları haltlara o küfür ve nankörlüğe ondan dolayı düştüler. Oysa gerçek öyle olmadı, gördüler ve görecekler.
Onlar için elem dolu bir azap vardır.
Selam ve
dua ile.