Sıradaki ayette Yüce Allah (cc) iman etmeyi emrederek şöyle buyurmaktadır.
“Artık siz Allah’a, peygamberine ve indirdiğimiz nur’a (Kur’an’a) iman edin. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” Tegabün/8
Ölüm ve ölümden sonra ahiret hayatı gerçek olduğuna göre, ahirette insanları kurtaracak olan Allah’a, Peygambere ve Kur’an-a inanmaktır. İnsanı kurtaracak olan iman etmek ve bu imanın gereğini hakkıyla yerine getirmek olacaktır.
“Toplanma vakti için Allah'ın sizi toplayacağı günü düşün. O gün aldanışın ortaya çıkacağı gündür. Kim Allah'a inanır ve salih amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onu içinden ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.” Tegabün/9
Ahiret duraklarının en önemlisi toplanma yeri (Haşir)dir. Orada gerçek kar-zarar ortaya çıkacak, ameller tartılacak, dünyada salih amel işleyenler orada kârlı çıkacak, Allah onların günahlarını örtecek ve onları ebedi kalacakları cennetlere koyacaktır.
“İnkâr eden ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennemliklerdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!” tegabün/10
Toplanma gününde zarar edenlere gelince, onlar dünyada iman etmeyip, Allah’ı ve onun ayetlerini inkâr edenlerdir. Bunlar için, içinde ebedi kalacakları cehennemler vardır. Orası ne kötü bir yerdir.
Yüce Allah (cc) kullarına (hâşâ) zulmetmez. Cennet de cehennem de insanların amelleri karşılığıdır.
“Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” Tegabün/11
"Allah'ın izni olmadıkça" ifadesi, "Allah'ın emri olmayınca..." manasındadır. Bunu, Hasan el-Basrî söylemiştir.
Bu ifadenin, "Allah'ın takdiri ve kazası olmaksızın..."; "Allah'ın irâdesi ve meşîeti olmaksızın..." manalarına geldiği de ileri sürülmüştür.
İbn Abbas (r.a) ise bu ifadeye, "Allah'ın ilmi ve kazası olmaksızın..." manasını vermiştir.
"O, onun kalbini doğruya iletir" cümlesine gelince, bu, "Musibetler esnasında...", "ölürken...", "Hasta iken...", "Fakir iken...", "Kıtlık zamanında..." ve "benzer durumlarda..." demektir.
Böylece kişi, başına gelen bu musibetin Allah'tan olduğunu bilir de, O'nun hükmüne teslim olur ve O'na yönelir, iltica eder.
Elmalılı bu ayetleri şöyle izah etmiştir.
Bir musibet isabet etmez ki; Allah'ın izniyle olmasın.
Yani gerek kâfir, gerek mümin, ferd yahut topluluk her kim olursa olsun başına can, mal veya başka şeylerle ilgili herhangi bir musibet,
maddi, manevi, kavli veya fiili hoşa gitmeyecek acı bir hadise gelirse o, her halde Allah'ın izniyledir.
Allah'ın izni olmayınca hiç kimsenin istemesiyle, çalışmasıyla kimseye bir musibet erişmez. Allah'ın izni olmayınca bir yaprak bile yerinden oynamaz.
(Hadid Suresi'nde geçen)
Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılı olmasın.” (57/22) ayetinin tefsirine bkz).
Gerçi; “Başına gelen kötülük ise nefsindendir.” (Nisa, 4/ 79), Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe, Allah onların durumlarını değiştirmez.” (Ra'd, 13/11) ayetlerinde geçtiği üzere bazı musibetlerin kaynağı, insanın veya kavmin kendisi olduğu muhakkak ise de böylesi musibetler bile, yine de Allah'ın takdiri, iradesi ve izni olmadıkça meydana gelmez.
Onun için “De ki hepsi Allah'tandır..” (Nisa, 4/78) buyrulmuştur. Bu ancak Allah'ın izniyle olduğu gibi, her kim de Allah'a iman ederse Allah onun kalbine hidayet verir, yardım eder, doğruyu düşündürür, gelen musibetin ancak Allah'ın izniyle olabileceğini ve kendisinin de Allah'ın olup yine O'na döneceğini hatırlatarak, “Biz Allah için varız ve biz sonunda O'na döneceğiz.” (Bakara, 2/156) tesellisiyle gönlünü rahatlatır. Öyleyse bu durumlarda ne yapmak lazım gelir. Yüce Allah (cc) şöyle buyurmaktadır.
“Allah’a itaat edin, peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki elçimize düşen sadece apaçık bir tebliğdir.” Tegabün/12
Çünkü
“Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” Tegabün/13
Sürenin son bölümündeki ayetlerde ikaz niteliğinde olup, müminlerin çokça üzerinde tefekkür edeceği ve bu emirlere harfiyen uyacağı ayetlerdir. Şöyle ki;
“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.
O hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah’a karşı gelmekten sakının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğiniz için harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Eğer siz Allah’a güzel bir borç verirseniz, Allah onu size, kat kat öder ve sizi bağışlar. Allah, şükrün karşılığını verendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).
O, gaybı da görünen âlemi de bilendir, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Tegabün/14/18
On dört ve on beşinci ayetler göstermektedir ki, insanın en büyük imtihanı sevdikleriyle olmaktadır.
Eşler, mallar ve çocuklar bunların başında gelmektedir. Bunlardan iyileri olacağı gibi, asileri de olacaktır. Bu durumun büyük bir imtihan sebebi olduğunu bilerek sabretmek gerekmektedir.
On altıncı ayet tefekkür edildiğinde, bu imtihana sabredebilmenin yolları bildirilmekte. Ayrıca bu ayetin önemli uyarılarından birisi de Allah yolunda harcamaktır. Bu harcama insanı cimrilikten koruyacağı gibi aynı zamanda da kurtuluşuna vesile olmaktadır.
On yedinci ayette Allah yolunda harcamanın “Allah’a güzel bir borç verme” olduğu belirtilerek, bu borcun karşılığının kat kat olduğu gibi, insanın affına da sebep olacağı net bir şekilde bildirilmiştir.
Allah (cc) yaptığımız ve yapacağımız hayır ve hasenatlarımızı kabul buyursun.
Selam ve dua ile.