TARIK SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI - 2

Tarık suresinin bu bölümünde sırların ortaya döküleceği günden bahisle; Cenâb-ı Hak, öldükten sonra dirilme ve kıyametin gerçek olduğuna dair deliller getirince, insanın o gündeki halini belirtmek üzere şöyle buyurmuştur. “Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla! (O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.” Tarık/9-10 ilk ayetteki “Sırlar”dan maksat kişinin özel defterine kaydedilmiş olan amelleri, “sırların ortaya döküleceği gün” ise kıyamet günüdür (bk. Şevkânî, V, 489). 9. âyet kıyamet gününde insanların inançları, niyetleri, sırları ve bütünüyle yapıp ettiklerinin ortaya çıkacağını ve bunlardan Allah’ın huzurunda sorgulanacağını; 10. âyet ise âhirette insanın kendisini Allah’ın hükmettiği cezaya karşı koruyacak bir gücü ve yardımcısının bulunmayacağı ifade edilmektedir. Müfessirler şöyle demişlerdir: “Allah’la kulu arasında olan bu sırlar, kıyamet gününde, iyisi kötüsünden, bunları yapan yapmayandan ayırt edilip ortaya konulsun, denir. Bu, İbn Ömer (r.a)’in, “Allah Teâlâ kıyamet gününde, o amellerden yapılan her gizli şeyi ortaya kor. Böylece de bu, kimi yüzlerde bir güzellik meydana getirirken, kimi yüzlerde de bir leke meydana getirir. Yani, bu işleri güzel bir biçimde yapan kimselerin yüzleri aydınlık; zayi eden kimselerin ise yüzleri, bulanık, siyah olur” şeklindeki sözünün manasıdır denilmiştir. Yüce Allah (cc) bu bölümde; Gök ve Yere yemin ederek, bunlar nasıl gerçek ise ve Yüce Allah’ın kudretinin tecellileri ise; Kur’an-ın da aynı şekilde gerçek olduğu Allah’ın kelam sıfatının tecellisi olduğu hak ve gerçektir. “Yağmurlu göğe andolsun, Yarık yarık çatlamış yere andolsun. Şüphesiz o Kur’an, hak ile batılı ayırt eden bir sözdür. O, boş bir söz değildir.” Tarık/11-14 İlk ayette; Semanın sıfatı olup “dönüşlü” anlamına gelen zâti’r-rec‘ ifadesini müfessirler iki türlü yorumlamışlardır: a) “Yağmur veya yağmur yüklü bulutları olan” demektir. Buna göre “dönüşlü sema” ibaresi, göğün buharlaşma yoluyla yerden aldığı suları yağmura çevirip yere geri döndürmesini, sürekli tekrar eden bu dönüşümü ifade eder (bk. Zemahşerî, IV, 242). b) Gökte bulunan yıldızlar, güneş ve ayın tekrar tekrar batıp doğmalarını anlatır (İbn Kesîr, VIII, 397). Meâlde bu yorum tercih edilmiştir. “Bitkiyle yarılan yer” ifadesi, incecik ve yumuşak filizlerin sert toprakları yararak yerin üzerine çıkmasındaki olağan üstülüğe dikkat çekmektedir. Ayetlerde bu muhteşem olayların gerçekleştiği gök ve yere yemin edilerek bunlar nasıl gerçek ise, Kur’an-da öyle gerçektir manasına bu misaller ile verilmiştir. Bu açıklamaların ardından, Kur’an-a inanmayan müşriklerin Efendimiz (sav)i engellemek için kurdukları tuzaklar hatırlatılmakta ve Yüce Allah’ın da onların tuzaklarını bozduğu bildirilerek şöyle buyrulmuştur. “Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar, Ben de bir tuzak kurarım. Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı!” Tarık/15-17 İnkârcılar Hz. Peygamber (sav)’i engellemek ve getirdiği dini yok etmek maksadıyla ona karşı düşmanca tavırlar sergiliyor, hatta onun varlığını ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı; bu amaçla ona karşı komplo düzenliyor, tuzaklar kuruyorlardı. 15. âyet bunları ifade etmektedir. Allah Teâlâ’nın onlara tuzak kurması ise “Peygamber (sav)e karşı kurdukları tuzakları engelleyip, onların planlarını boşa çıkarması, kendi aleyhlerine çevirmesi ve onları cezalandırması” anlamına gelir. Müşrikler inkârlarına ve Resûlullah’a yaptıkları kötülüklere devam ettikleri halde yüce Allah tarafından hemen cezalandırılmayıp onlara süre tanıması için Hz. Peygamber (sav)’e emir verilmesi, tövbe edip dönmedikleri takdirde cezalarının şiddetli olacağını gösterir. Bazı âlimler, ayetteki bu ifadenin, “Onlara kıyamete kadar mühlet ver” manasında olduğunu ve “ruveyden” kelimesinin, her geleceğin yakın olduğu bilindiği için bu mana verilmiştir derken; Kimileri de, bu ifadenin, “Onlara Bedir gününe kadar mühlet ver” manasında olduğunu söylemişlerdir. Genel görüşün birinci görüş olduğu ifade edilmiştir. Çünkü Bedir gününde ve diğer savaşlarda meydana gelen hadiseler, genel bir mana ifade etmez ve bütün kâfirleri içine almaz. Ama bu mühlet, ahiret gününe kadar uzayan bir manaya alındığında, bütün kâfirleri içine alır ve bu mananın içine o kâfirlerin gerek Bedir’de, gerek diğer hadiselerde başlarına gelen bütün dünyevi şeyler girmiş olur. Bütün bunlar, onlar için caydırıcı ve sakındırıcı ifadelerdir. Yine bunlar onlar için bir sakındırmadır. Dolayısıyla da takip ettikleri yolun aksi bir yola, yani taat yoluna bir teşviktir. Allah Sübhânehû ve Teâlâ en iyi bilendir. Salat-u selâm efendimiz Hz. Muhammed (sav)’e, onun aline ve ashabına olsun (âmin). Selam ve dua ile.