Bi biraz heyecanlı yaşamayı Seviyoruz galiba. Her lafta konuyla alakalı bir anımız, bir hatıramız vardır mutlaka. Birşey duyunca hemen atılır, heyecanla anlatırız. Hani bir köy vardır uzakta. Gitmesekte gelmesekte o köy bizim köyümüzdür. Sahipleniriz ama bir türlü gitme gereği duymayız. Tarihi materyallerde öyledir bizim için. Dedemin sabanı, eski merek, gogara. Hatta kale, kümbetler, tabyalar bile bu uzak ilgi alanımıza girer. Son bir kaç günün konusu olan tabyalara olan ilgimiz dikkatimi çekti. Ortada bir kaç nü resim var dolaşan. Aslında Kenan Evren’i yaptığı tamamen hoşgörüden arındırılmış çıplak resimler gibi değil ama bunlarda transparan. Kadının taş duvarlara sarılmış bedeninde ha var ha yok gibi arada kalan tüller. Yarı çıplak kadından daha çok, bizim namus meselemiz olan tabya duvarlarındaki taşlara olan ilgimiz. O tabyalar bizim. Sahip olmasak ta, bikmesekte, o tabyalar bizim. Kimse o tabyaların duvarlarına şehvet le sarılmaz, poz veremez. Ortalarda dolaşan bu resimlere dikkatli bakınca taş yapısından pencere pervazlarından hatta sanatkar izlerinden bize ait olmadığını görüyoruz. Eğer filmin, reklamın yada katalog çekimlerinin ölümsüzleştirildiği bu karede bize dair izler yoksa, boşuna faveran etmenin anlamı yok. İş güzarlık olsun diye yapılıyorsa bu tarz çıkışlar, tabyaların mahremine girme çabalarıdır. Buna kimse tenezzül etmesin, hatta tevessül bile etmesin. Asla.