Kur’ân, müminlerin vasıflarını sayarken şöyle buyurur: “Yine (o müminler) ki emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler (sahip çıkarlar). (Mü’minûn -8 ).” “Emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.( Me’âric-32) “ “Antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenler... İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. Bakara-177).” Kur’an-ı Kerim, ahde vefayı emreder. Ahdi bozmayı, vefasızlığı yasaklar. Söz verip de sözünde durmayan, ahdini bozan kimseyi Allah, ipliğini iyice eğirip sardıktan sonra, tekrar söküp dağıtan şaşkın kadına benzetir: “...İpliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. (Nahl -92).” Hele hele bir erkek, söz verip de verdiği sözü yerine getirmiyorsa bu mübarek ayet, onu bir kadına benzetiyor ki bu çok kötü bir durumdur. Hz. Peygamber (S.A.V.) münafığın alametini şöyle ifade eder “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiğinde de hiyanet eder.” “Her ne kadar bu kimse oruç tutsa, namaz kılsa ve kendisini Müslüman zannetse bile.” Hadis’te de belirtildiği gibi, içi başka dışı başka olan, münafığın en belirgin alametlerinden biri, söz verdiğinde sözünde durmaması ve güvenilmez olmasıdır. Peygamberimiz (S.A.V.), maddi sonuçlar doğuracak böyle bir davranış şöyle dursun, bir kimseyle bir yerde buluşacağına dair söz verdiği halde, bu sözünü yerine getirmemenin dahi ahlâki bakımdan yanlış bir davranış olduğunu belirtmiş ve kendisine böyle söz verip de buluşma yerine zamanında gelmeyen bir gence: “Ey genç bana meşakkat verdin, ben üç gündür burada seni bekliyorum!” diyerek sitemde bulunmuştur. Münafığın alametlerinden biri olan sözünde durmamak İslâm ahlâkıyla bağdaşmadığı gibi aynı zamanda büyük bir günah olarak nitelendirilmektedir. Nitekim Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz ?.. Yapamayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır. ( Saff2,3).” Bu ayette geçen “Makt” kelimesi, şiddetli buğz, son derece çirkinlik ve iğrençlik demektir. Buna göre kişinin yapmayacağı şeyi söylemesi, sözünde durmaması, Allah’ın buğzuna sebep olacak olan iğrenç bir durumdur. Hz. Peygamber (S.A.V.) de söz vermeyi ödenmesi gereken bir borç olarak nitelendirmekte ve sözünde durmayan kimse hakkında: “Vaad (söz vermek) borçtur. Sözünde durmayana yazıklar olsun.” buyurmuşlardır. “Sözünde durmayana yazıklar olsun.” buyurarak bu tür insanların düştükleri seviyesizliği ortaya koymuştur. Sözünde durmayarak Hz. Peygamber (S.A.V.)’in bu ifadesine muhatap olmak ne çirkin bir şeydir. Dinin özü olan doğruluktan ayrılmak kişinin, Allah katında yalancı olarak yazılmasına sebep olacağı gibi, Allah’ın böyle bir kimsenin de hasmı olacağını belirten Peygamberimiz (S.A.V.): “Kişinin imanı doğru olmaz, kalbi doğru olmadıkça. Kalbi doğru olmaz, dili doğruları söylemedikçe. Kişi cennete giremez, komşusu kötülüğünden emin olmadıkça.” buyurmuşlardır. Ne yazık ki bir kısım insanlar, sanki ahirette hesaba çekilmeyecekmiş gibi, dini emirlerden ve ahlâkî ilkelerden uzak bir şekilde hayat sürdürmektedirler. Peygamber Efendimiz’in şu hadisi, münafığın iki yüzlülüğünü çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır: “ Münâfık, iki sürü arasında gidip gelen öğürsek koyun gibidir ki kâh koşar bu sürüye gelir, kâh koşar ötekine gider” (Müslim, Münâfıkîn 16). Demek oluyor ki münâfık, hangi sürüden döl alacağına karar veremeyen koyun gibi, bir bakarsın müslümanların arasına karışmış onlardan gözüküyor, bir bakarsın müslümanlardan uzaklaşıp kâfirlerin, kendi gibi münafıkların arasına karışmış, bu defa da onlardan olduğunu iddia ediyor olur. Sözünde durmayan insan, ahdini yerine getirmediği için, vefasız bir insandır. İnsan, vefasız olmaya görsün. Değil insanları, dağları, börtü böceği, esen rüzgârı, güne hançer gibi değen gecenin karasını ve bütün kâinatı incitir. Vefasız insan, gülsüz diken gibidir. Kokusu yoktur, inceliği yoktur, bilgeliği yoktur, nezaketi ve merhameti yoktur. Meyvesiz ağaçtır, hiç çiçek açmayası, kör kuyudur hiç su tutmayası, gelene geçene bir tas su vermeyesi, içi boş buluttur, hiç yağmur getirmeyesi. Vefasız insan, sadasız, nidasız insandır. Vefasız insanın ne kendine ne geçmişine ne de geleceğine hayrı vardır. Dar-ı dünya için meydana düşmüş, kara bir sinek gibi, dünya nimetine üşüşmüş talihsiz bir dilencidir acınası. Vefasız insan, esasında hiçbir güzel duyguya sahip değildir. Zira bu tip insanın kalbi mühürlenmiştir, sevgiye, letafete, güzelliğe, merhamete, şefkate kapanmıştır. Bu insanın sevdiği de bildiği de tanıdığı da sadece kendisidir, maddiyattır, keyfiyettir... Vefanın içini boşalttığımızdan beridir, huzur ve güven artık kapımızı aralamıyor. Yüzde doksan dokuzu, Müslüman olan bir ülkede, insanların yüzde doksanı, birbirlerine güvenmiyorlarsa birbirlerine kuşku ve vehimle bakıyorlarsa orada durup uzun uzun tefekkür etmemiz lazımdır. Acaba biz bu hâle nasıl geldik? “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü aslında ne kadar anlamlı bir sözdür, düşünülürse. Hatır bilmek, hatırlı olmak, hatır saymak ne kadar sevimli ve insana huzur veren kelimelerdir. Biz o hatır bilen, gönül bilen, vefakâr, kadirşinas, diğerkâm insanları hangi gezegende bıraktık, nerede unuttuk o gönül erenlerini ?.. Ve nerede buluruz?.. Sahi nerede?.. Zengin olsun, fakir olsun, makam-mevki sahibi olsun, köylü olsun, kentli olsun, her kim olursa olsun, hele hele bir Müslüman ise, verdiği sözü mutlaka yerine getirmelidir. Yoksa yukarıda sayılan ayet ve hadislerdeki, bütün kötü özellikleri üzerinde toplamış olur ki Allah’ın lanetlediği, Peygamberimizin reddettiği bir insan, hatta bir münafık olur. Münafık ise, kâfirden daha eşettir, yeri de cehennemin en alt tabakasıdır. Özellikle ben, bu söz verip de sözünde durmayanlardan çok çektim, çok incindim, hatta çok büyük bir kayba ve zarara uğradım. Bana söz verip de sözünü tutmayanlara hakkımı helal etmiyorum. Ahirette onlarla elbet görüşeceğiz. Acaba bunlar, bana karşı bu tutumlarını, nasıl affettirecekler ?.. Benim hakkımı nasıl ödeyecekler ?.. Ben bunlara, yıllarca emek verdim. Bana söz verip sözlerinde durmadılar. Bana yalan söylediler, Allah katında yalan damgası yiyip yalancılar güruhuna katıldılar, beni aldattılar. Ne olacak bu yalancıların durumu ? Belli. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) bu sözünde durmayanlar için ne güzel buyurmuşlardır : “Bizi aldatan, bizden değildir.” Aman Rabbim !.. Kâinatın Efendisi’nden olmamak hele hele bir Müslüman ise, bu ne kötü bir şeydir. Ahiret’te, Peygamberimiz bunlara sahip çıkmayacak. Bunlar kendilerini nereye koyacaklardır ?.. Rabbimiz bizleri, bu sıfatları olanlardan etmesin. Âmin, Âmin !.. Çünkü bunlar, yüce Rabbimizin lanetine uğramışlardır. Şeytan da Rabbimizin lanetine, uğramıştır. Demek ki söz verip de bu sözünü yerine getirmeyenler, Allah katında, Şeytan’la eş değerdedirler. Şeytan’ın yeri ateş olduğuna göre …?.. Selam ve saygılarımla…
Harika bir yazı. Anlaya anlaya okunup ders alınmalı. İnsanları aldatmanın nasıl büyük bir vebal olduğu görülmelidir. Teşekkürler.