“SÖZ,MECLİSTEN DIŞARI.”

Sözün tesiri samimi ve içten olmasına bağlıdır. Gönlümüzde iken bir sır bir esir olan fakat ağzımızdan çıktıktan sonra esaretine mahkum olduğumuz sözlerimiz, içimizdeki pasajlardan “Bizce”yi ifade etmekte kullandığımız en önemli olgumuzdur. Varlığın, fikirlerin habercisidir söz. Anlaşılmamızın neticesiyle anlaşma imza etmemizin vesilesidir söz. Çıktığı ağızın ağırlı ğıncadır söz. İnsanlar arasındaki ehemmiyetinden dolayı “Bana bir söz verirmisin?” diye başlayan bir ahitleşme ifadesidir söz. Yani yemindir söz. Toplumun yapı taşı olan ailenin kuruluş aşamasındaki iki gönlün birleştiğini ilan eden “Evet”ler ve bu olaya şahitlik edenlerin “Evet”leridir söz. Tüken mişliğin, çaresizliğin ve taham mülsüzlüğün ayyuka çıktığı bir anda her şeyi kesip attıran dahası bir başka ifade sığınağı olan “Sana başka sözüm yok!” ifadesi de yine sözün ta kendisidir. Fikir men bağının vitrini olan söz, fikrin müş terilerine (muhatabımıza) mera mımızı aktarmaktaki en önemli unsurumuzdur. Doğru olan bir şeyi anlatırken bile bu vitrini üslûp dairesinde hakkıyla kullanamamak yanlış anlaşılmaya sebebiyet verebilmektedir. Sadi Şirazî’ni ifade ettiği gibi “ Yanlış üslup doğru sözün celladıdır.” İnsan sözü sarfetme/üslûp yetisini geliştir mekle mükelleftir. Sözünü bayağı olmaktan çıkaran, kendisini baya ğılaştırma girdabından uzaklaş tırmış olur. Bu tercih insanın kendi tahakkümündedir. Unutmamalıyız ki doğru, doğru sözlerle aktarılarak taçlandırılabilir ve kalıcılığı sağlanabilir. Söz o kadar değerlidir ki mesela; İman, bir sözün ikrarını gerektirir. Malu münüz olacağı üzere insan bir cemiyet içine girdiğinde kendisini izleyen gözler karşılar kullandığı sözler uğurlar. Yunus Emre’ nin ifade ettiği gibi “Sözü bilen kişinin yüzünü ak ede bir söz. Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz. Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu (zehirli) aşı Bal ile yağ ede bir söz. Kişi bile söz demini Demeye sözün kemini (çirkin) Bu cihan cehennemini Sekiz cennet ede bir söz. Yunus şimdi söz yatından Söyle sözü gayetinden Pek sakın o sah katından Seni ırak ede bir söz.” Bizler Mecnun’un sevgisini de Leyla nın esamesini de söze ait mana dehlizinde kavraml aştır mışızdır. Söz, öz’ün bir daha dönmemek üzere ağız limanına vardığı ve adeta dudakların kıpır danması ile el sallanarak uğurlandığı, vuslatı ise mahşere kalan bir yolcu gibidir. Bu manada mahşerde karşıla yanımız ve karşılaştığımızdır sözlerimiz. Madem bu kadar ehemmiyetli o zaman insan sözü bin düşünüp, bir kere söyleyecek. Söylediği/sarfettiği sözler insanın ikili ilişiklerdeki itibarıdır. Bu bakımdan yerine getirilmemiş söz, insanın itibarsızlığına sebep olur. Basit bir örnek verecek olursak; Bir ticarethaneden yaptığı bir alışverişte alıcının kendisinin sözü yeterliyse itibar edilmektedir. Fakat iş yeri sahibi bu kişiyi tanımıyorsa senet adı verilen bir kağıt parçasını imzalayıp kendisine itibar kazanması için bir söz vermesini ister ve üzerine söz yazılı bu kağıt parçasını imzalatarak itibar edilir. Böylelikle ticaret yine söz üzerine bina edilmiş olmaktadır. İlahi hitabın muhatabı olan insana “oku” anlamına gelen “ikra” emir sigasından gelen bir sözdür ve elest bezminde (ruhlar alemi) vermiş olduğumuz ahitin/sözün
neticesidir.Sözün hayatımızdaki önemi tartışmasızdır. Fakat sözlerimize olan bağlılığımız bir başka deyişle söz ile olan bağımız için aynı şeyi söyleyememekteyiz. İstismarlarla dolu bir sözlük hafızası oluşturmuş bulunmaktayız. Yani sözümüzün eri olma noktasında ciddi zaafiyetlerimiz var. Evvela Allah’a verdiğimiz “Galü bela” sözümüzdeki ihmalimizle başlayan süreç, ilerleyen zamanlarda toplumsal ilişkilerimize sirayet ederek özü başka sözü başka bir kişilik hegemonyasına esir olmuştur. Bu insan tipinin sonucu olarak aslında sevilmeyen insanlara “Seviliyorsun!” seranatları dizdiren “Nasılsın?” sorusuna iyi olsa da, olmasa da sözün gelişine ve samimiyetten yoksun bir karşılıkla cevap veren veya birine söz verip verdiği sözü kendisi gibi beş para etmeyen, sarfettiği her sözden hesaba çekileceğini unutan, çıkar ve menfaat için sözleri eğip, büken, değiştiren insanımsı müsveddelerden oluşan bir toplum enkazı ortaya çıkarmaktadır. Bu düzeltilebilir mi tartışılır fakat bilinmesi gereken bir gerçek var ki kadını ile erkeği ile insanın sözünün eri olmasına hiç olma dığından çok ihtiyacımız bulun maktadır. Tavsiyemiz şudur ki Ka dın bilmeli; Sözün eri, erin sözü. Erkek bilmeli; Kelam bilerek her sözü. Sarfetmek değildir. Er sözü.
Ağzımızdan çıkanı (söz), kulağımızın duyması
temennisiyle…
Selam ve Dua ile…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.