SILAMDA, SILA’SIZ KALDIĞIMI ÖĞRENDİM.

Bu hafta “Sıla” isminde bir öğrencim maalesef hayatına son verdi. Tam da sılamda iken “Sıla” sız kaldığımızın haberini aldım. “Sılamız hayatına kıymış!” Ne acı! Çok üzüldüm. Sadece kendine değil annesi, babası ve arkasında bıraktığı birçok hayata da kıymıştı. Arkada bıraktıkları mı! Naçar bekleyenlerin bekleştiği bir liman, kıyısında bitkin, yorgun ve tükenmiş bir halde hıçkırıklı ses ve iniltileri duyulan kalabalık yalnızlığın doluştuğu umut denizinin umutsuzları…
Şaka mıydı bu? Yok mu buna cevap verecek? Daha kararın ne olduğunu öğrenememişken bir karar böyle yanlış mı verilir kızım! Yalnızlığın, çaresizliğin, kendini ifade edememenin kurbanı mı olmuştu kızımız? İçimi parçalayan bu haber sonrası bir müddet nefes alamadım. Sanki hakkım değildi aldığım nefes. Kızımın boynundan çıkardıkları urgan benim boynumdaydı şimdi. “ Acaba nerede yanlış yaptık? Allah bizi affetsin!” dedim sessiz ve yarım bir nefesle. Hayatına mal olan yanlışta pay sahibi olduğumu düşünmek bir suçluluk psikolojisi kastıyla olmasa da, düşünmem/düşünmemiz gereken bazı konuların olduğunu gözlerimin önüne serdi. Zira doğru kararları ve başarılarını taçlandırdığımız ve bundan da haklı olarak gururlandığımız öğrencilerimizin yanlış kararlarında da pay sahibi olmadığımızı düşünmek akıl kârı olmasa gerek. Kendim ve sorularımla baş başa kaldım. “Kör mü oldu gözlerim, göremedim mi kızımın göstermeye çalıştıklarını! Duymadım mı karşımdayken yüzüme, geçip giderken ardımda kalan haykırışlarını/çığlıklarını… Yoksa yeterince samimi gelmedik mi bize samimiyetle derdini açması için? Tebessüm ederken gözleri kuş gibi yumulan kızım. Masumiyetini düşündükçe artıyor sızım. Kulağıma gaipten ses dese de “Bu benim alın yazım!” İçime su serpmiyor suskun gidişli bahtsızım. “Allah tan gelene boynumuz kıldan ince!” diye kendimce söylenince başka türkü aklıma gelenim… Kıldan ince boynun… Henüz yeni olgunlaşmaya başlamış anne- babanın öpmeye, koklamaya doyamadığı ve şimdi hasret kaldığı o minik ellerinle mi geçirdin ince boynuna yağsız urganı? Kimsenin seni anlamadığını düşündüğün bir anda gönlünde değil miydik hiç birimiz? Nasıl kıydın! Kendine, anne-babana, bize ve geride bıraktıklarına! Ne uzaklaştırdı bizi senden, seni bizden? Mesafeler mi? Arayıp soramamamız mı? Ah kızım ah…Kendisi ile oyun oynadığım kelimeler şimdi boğazıma düğümleniyor. Bir derse ait sorunun çözümünün kolay, bir derde ait sorunun çözümünün pek öyle
olmadığını öğretenim… Başarılarını beklerken başağrı larıma neden olanım… Bir sorun vardı bizlere soramadığın, içinde kalan ve nihayet içimize bıraktığın… Cevaplamasını istediklerimizi kâğıdında beklerken ağıdında bulduğumuz güzel kızım, inanıyorum ki sen de bir öğretmesin en liyakatlisinden! Öyle ki bir zaman hiç tanımadığın ve seni tanımayan bu öğretmenine hüznü ve acıyı öğrettin. Ve şunu bil ki, çok acı bir ders verdin bana ve senin için tasavvur edilen hayatı yaşatmak adına plânlar yaparak mücadele veren tüm öğretmenlerine. Sen artık kaybetmemek adına kaybettiğimiz, eksik tarafımız olarak kalacaksın güzel kızım. Bu eksiklik bizi farklı bir ikmale götürecek. Eksikliğin, eksikliğimizi tamamlayacak. Hiç aklımızdan çıkmayacaksın diyemiyorum çünkü akıl yanılmaya meyillidir. Suretini ve siyretini nakşettiğimiz gönlümüzde saklayacağız seni. Sen bakacağız her öğrenciye ve sen göreceğiz seni artık göremeyecek olmanın acısı ve burukluğu ile… Derdini açamadıklarına, dert açarak gidenim, kazanmak için çıktığım yolda kaybettiğim güzel kızım. Bizden razı ol! Hakkını bizlere helal et! Allah-û azimüşşan seni cenneti ve cemaliyle müşerref eylesin. Cenab-ı Hâk’tan başta acılı ailen olmak üzere tüm sevenlerine sabr-ı cemil ve ecri cezil lütfetmesini ve bir daha böyle bir acıyı yaşatmamasını niyaz ediyorum. Ruhu için El Fatiha!
Selam ve
Dua ile…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.