SEN KiMSiN LAA...

Bundan yüz yıl önce bu coğrafyada yaşayanları
elbette tanımıyoruz. Belki dedemizin
babası ya da uzak bir akrabamızdır
belki... Bundan yüz yıl sonrada
bizim evlerimizde başkaları oturacak ve biz o
mesken sahiplerini tanımayacağız.
Bu döngü devam edecek ve bu değirmen
bizi öğütmeye devam edecek. Biz de kaba tabirler
vardır “hayırdır” ya da “Sen kimsin laa”
gibi ifadelerimiz vardır.
Şimdi tapusu size ait
bir evin yüz yıl önceki
sahibi gelse size sen
kimsin laa der ya da
haşir gününde, mizan
ve terazide size ait mallardan
hesaba çekilen
birini görseniz sizde
aynı ifadeyi kullanırsınız.
Mısır, benim en
çok dikkatimi çeken
medeniyettir. Hele Firavunlara
ait envanteri
hayranlıkla izlerken
Üçüncü Tutankamun’un bu günkü iktidar sahibi
Sisi’ye denk geldiğini düşünemiyorum. Adam
“sen kimsin, geç s...tir git ..ne” der herhalde.
Döngü hep böyle devam edecekse şayet,
taşıdığımız yüklerin bedeli olarak kazandığımız
o kadar paraya yaptırdığımız jakuziler, banyo
dolapları ya da perdelerimiz boşuna gibi geliyor.
Kuvvet ve kudretin sahibi ezelden beri baki iken
sonsuza kadar da baki kalacak. Buna bir zaman
atfetmek, zamandan ve mekândan münezzeh
olana iftira olur.
Biz faniler olarak Samiri’nin öküzü gibi öğütmeye
ve öğütülmeye devam edeceğiz. O halde
bu savaşlar, bu hengâme, bu hak yemeler, bu
tantana niye? Sebep nedir ki bizim her denk geldiğimizi
yakacak olarak sırtlayıp götürmeye çabalıyoruz.
Sebep nedir ki göre göre ve bile isteye
yanmaya hevesleniyoruz.
İnsan unutmakta mükellef günaha imtihanken
ve bunu da biliyor iken iddiası nedir Mevla’yla.
Mars’a gitmeye çalışan, yapay güneş
yapan, virüsler imal edip insanlığa korku pompalayıp
neyi elde etmeye çalıştığını zannediyor.
Hadi lan ordan, Sen kimsin laa demezler mi
adama.