Altın işletmeciliği ince ve hassas bir iştir. Yakın bir arkadaşım vardı. Çok haylaz ve yaramadı. Nerde kırık kopuk işler var, ordaydı. İkide bir şehir dışına kaçar, babası bizi bulur, hakkında bilgi almaya çalışırdı. Burda yaşamam derdi, en sonunda Antalya ya kaçtı, oraya yerleşti. Kulpiyerliğe heveslenirdi. Kumar ve içki ortamına, arka cebinde sakladığı çakısına bakacak olursan hakkındaki kanaatin hiçte iyi olmazdı. Aradan iki yıl gibi bir zaman geçti, gezme amaçlı memlekete geldi. Üstü başı düzgün, sıgara ve alkol muhabbeti hiç yoktu. Her beş dakikada bir çıkarıp şaka yollu bize salladığı ve çok güvendiği çakısı yoktu. Çok dikkatimi çekti bu değişim. Sormadan edemedim ne iş yapıyorsun diye. ‘Ramatçıyım’ dedi. ‘O ne la’ demekten kendimi alamadım. Kulpiyerden daha yüksek birşey olsa gerek diye düşündüm. Belkide baş kumarcı olmuştu. Üstüne başına bakılacak olursa büyük patrona yakın olsa gerekti. Ramatçılığı daha sonra yükselden öğrendik tabi. Altın ve gümüş işletmeciliği hassa bir meslekti tabi. Yüksel altın gibi bir adam oldu zamanla. İyi bir kalemkar, dürüst bir baba oldu çocuklarına. Theoder Herzt’in muhteşem bir sözü geldi aklıma. Derki:”Abdülhamit ile uğraşırken az kalsın müslüman oluyordum” demekki altınla uğraşanların saflığa meyyal bir tarafları oluyor her zaman.
İçimizi yakan, evimizi ateşe veren bizi bir türlü rahat bırakmayanları ilgiyle izliyorum. Müslümanları bu denli yakından takip eden gavurların ayarlarında bir değişiklik olmadığına göre, bizim krayımızda yada ayarlatımızda bir sorun var. Bu derece müslümanlarla yakından ilgilenen ve Müslüman olmayan bir ton gavurun hidayetine vesile olamayan bir İslam dünyasına yazıklar olsun derim. Daha ne diyim.