PROFESÖR’DEN İTİBARLI ÇOBAN!

Her işte istidat ve liyakat olmazsa olmazdır. Maalesef yaşadığımız toplumda bu becerilerin kazanılamadığına tanık olmaktayız. Hem de bu zevat içinde isminden önce ünvan yapmışlar da bulununca daha da elim bir hal almakta. Bu arada şu bilinmeli ki herhangi bir meslekle iştigal eden birisinin veya birilerinin başarısızlıklarını ifade etmek onlara hakaret olmadığı gibi kendilerini tecdid etmelerine ve mesleğini başarıyla ifa edenleri de taltif etmek maksatlıdır. Hangi iş olursa olsun, o işe gönül verilmediğinde muvaffak olunamayacağı bilinmelidir. Yaşam şartları bizlere şunu öğretti ki; Bir işin ordinaryüs’ü olmak o işe ivme kazandırmamakta! Bilakis verilen ünvandan ziyade içimizde tomurcuklanmış olan liyakat tohumu işimize daha da sıkı sarılmamızı gerektirmesi bakımından önemlidir. İşimizde ki ünvan, içimizde var olması gereken erdemli ünvanı galebe çalmamalı, onun ötesine geçmemeli... Geçerse; dinamik dimağımızı ve bilgimizi enani,egoist,bencil bir kafese hapsetmiş oluruz ki, bu, büyük vebal ve hiç tartışmasız muazzam bir bühtandır. Bu bakımdan gönülden önce gelen hiçbir ünvan saygıya değmemeli!!! Söylemek istediklerimizdeki nihai kanaat, işini hakkıyla ifa eden bir çoban,işini ihmal eden bir Profesör’den daha muteberdir. Zaten olayın aslına bakılırsa kişinin ortaya koyduğu işi, içi(vicdanı, milli, manevi değerleri vs.) ile doğru orantılıdır(!) Kısacası; “İşimiz, içimizdir.” Ülkemizde bir çok alandaki ivmenin önünü kapatan en büyük engellerden birisi de budur! İşin ve İçin bir olmaması. Bir Avrupa seyahati sonrası yurda dönen Merhum Mehmet Akif’in kendisine avrupalılar hakkındaki kanaati sorulduğu vakit sarfettiği “Adamların işi dinimiz gibi sağlam, dinleri ise işimiz gibi çürük.” ifadesi ise adeta işin, iç ile teşbihini yapması bakımından dikkate değerdir.
Bilinmelidir ki, kimi zaman tokluk, yokluğa rıza anlamına denk gelmektedir. Bir bakıma bu davranış yokluğa rıza gösterenlerin erdemidir. Siz, siz olun altında ezileceğiniz işleri beklenti ve şöhret adına yapmayın(!) Efendimiz (sas) buyurduğu “İş ehlinden çıktığında, kıyameti gözleyin.” durumuna düşmemek adına ‘işi ehline bırakın’ bir işte ehil değil iseniz, ya kendinizi yetiştirin veya yetiştiğiniz bir işle meşgul olun. İnancımızın gereği olan ‘İtidal üzere yaşamak’ bu bilinçteki insanları da hakkı olana razı ederek müreffeh bir hayat sürmelerini sağlamaktadır. Bu bilinçle yaşarsak kanaat olgusu bizleri doğru işlerle buluşturacaktır. Aksi olan davranışlarda ise kişi yukarıda bahsettiğimiz gibi ”Ne iş olsa yaparım!” veya yetemeyeceği işe; “Yeterki işim olsun dile benden ne dilersen!” taahhütlerini sıralayarak, sırf kazanç uğruna anlamadığı işlere tevessül ederek, bir ömür boyu hem kendine, hem topluma faydası olamayacağı işlerle cedelleşip durmaktadır. Maalesef bu tarz bir yaklaşım ve bu sistemin piyonu olmaktan öteye geçemeyen birey, hayatını idame etmek adına böylesi kaotik yaşamın bir parçası olmakta veya oldurulmaktadır. Yani tercih ettiği değil, tercih ettirildiği hayatı yaşamak zorunda bırakılmaktadır.
Bunların düzeltilmesi ivedilikle ve peyderpey olmalı ve evvela ilgi, istidat ve liyakat göz önüne alınarak, ortaöğretimin ilk kademesinde ‘mesleki yeterlilik’ eğitimleriyle sistemli bir şekilde bireye empoze edilmelidir. Bilmeliyiz ki, aldığı puanla bir yerlere gelen insan başarılı olamayabilir, fakat sevdiği bir işle uğraşanın başarılı olma olasılığı yüksektir. Örneğin; Toplumdaki usta-çırak ilişkisinden bunları görmekteyiz. Şayet bunlar göz ardı edilmezse hem birey topluma kazandırılır, hem de toplum kazanır.
Selam ve 
dua ile...