Ömür dediğin

Saat kadranına bakınca ömürü anlarız gibime geliyor. Ancak anlamak istemediğimiz aşikar. Bir ayı tanıyan otuz günü, bir günü tanıyan, yirmidört saati bilir. Saat çarjlarına bakınca dönen, öğüten, çiğneyen, yok eden dişlikerin zaman aralığı arasında geçen zamana ömür diyoruz. Bir saat tamamlamak için dönen sistematik tiktakları, bizi sona yaklaştıran nal sesleri gibi kabul etmeliyiz. Salise dediğimiz bir nefeslik zaman diliminde, ömür kronometresinden bir tık daha giderken, bu tiktaklar bizi rahatsız etmez nedense. Hapşırdığımızda, karşı koyamadığımız göz kapaklarımızın kapanma refleksinde geçen 4,2 saniyelik an’a ömür diyoruz. Doğduğumuzda kulağımıza okunan ezanla, öldüğümüzde kılınan namaz aralığına ömür diyoruz. Kesemediğimiz, durdarmadığımız, frenleyemediğimiz çark dizinine ömür diyoruz. Bir an, belki bir asır, belki farklı zaman aralığı. İtiraz edemediğimiz ulvi ve kutsi sisteme ömür diyoruz. Bize biçilen rolü oynamak için verilen kısa sahne aralığına ömür diyoruz. Ha varla ha yok arasına ömür Diyorum. Havada savrulan el, kısa içlenişler yarım kalan işlerdir ömür dediğin.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.