NİYE BU DÜŞMANLIK

Benim anlamadığım İslam dini CHP açısından ne ifade ediyor.Birileri çıkıp açıklaması lazım.Dinimize bu kadar saldıran bir parti görmedim şimdiye kadar şu sıralar bir Fransa küstah Macron var.Oda zırvalayıp duruyor.İslam Dini hakkında CHP ne düşünüyor merak ediyorum.CHP Gençlik Kollarında aktif yöneticilik yapmış, 2014 yılı CHP İstanbul Yerel Seçim Kampanyasında ve genel seçimlerde yaptığı iletişim çalışmalarıyla Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerden biri bu sefer İSLAM tarihinin kutlu isimlerinden biridir Musab bin Umeyr hakkıda ileri geri konuşuyor. CHP’li danışmanın çirkin ifadelerle saldırmaya çalıştığı sahabe Mus’ab bin Umeyr İSLAM tarihinin emsal sahababelerinden birisi.Türkiye’nin gündelik siyaset tartışmalarının içine dahil edilmemesi gereken bir şahsiyettir. Bu CHP zihniyetli kişi Mücahit Avcı’Ak Parti Gençlik Kollarının yayınladığı videoda gençlere yönelik “Sen Mus’ab bin Umeyr’sin” sözlerini hedef almış; “Mus’ab bin Umeyr’i Mekke’nin en zengin ailelerinden gelen, şatafatı ve gösterişli giyinmesi seven biri. Bu dönem yaşasa şüphesiz AKP Gençlik Kolları Başkanı ya da ihale takipçisi olurdu” ifadelerini içeren bir twit atmıştı. Bu twit hiç hoş değil CHP yine dinimize saldırdı. Sayın Avcı Diyanet’in sayfasını açarak Mus’ab bin Umeyr (r.a.); nasıl bir hayat yaşadığını satırı satırına sana aktarıyorum.Bu İslam’ın kutlu ismini ağıza alacak kişi değilsin.İşte Diyanet’in sayfasında Mus’ab bin Umeyr (r.a.); Mus’ab bin Umeyr (r.a.); Miladi 585 yılında Mekke’de dünyaya gelmiştir. Babası Umeyr, annesi Hannas binti Malik’tir.Güzel bir yüz, biçimli bir beden, gür ve kıvırcık saçlar, zekâ, akıl, asalet gibi beşerî güzellik adına kaderin kendisine oldukça cömert davrandığı bu genç adam nezaketi, etkili ve güzel konuşması, herkesle diyalog kurabilme becerisiyle Mekke sosyetesinin vaz geçilmezi, modanın kendisinden takip edildiği ailesinin/annesinin gözdesidir.Mus’ab b. Umeyr’in (r.a.) ailesi Mekke’nin en zengin ailelerinden biriydi. Mekke’nin sayılı isimlerinden olan bu ailenin cahiliye döneminde iki görevi vardı.Askeri görevi; Mekke’nin ‘LİVÂ’ adı verilen sancaktarlığını yapmak, dini görevi ise ‘HİCABE’ yani Kâbe’nin bakımı ve anahtarını korumaktı.Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mus’ab (r.a.) için: “Mekke’de Mus’ab’dan daha zarif, daha narin, daha güzel kimse yok idi. Saçları kıvrım kıvrım idi” buyurmuşlardı.Anne ve babası, evin üç erkeğinin en küçüğü olan Mus’ab b. Umeyr’e (r.a.) diğer evlatlarından daha düşkündü. Âdetâ ailenin gözbebeğiydi.Mus’ab’ı (r.a.) bolluk ve bereket içerisinde, bir dediğini iki etmeden büyütüp, onun için en güzel kumaşları getirtip, en özel elbiseleri dokuturlardı ve Mus’ab’a (r.a.) hep en özel ayakkabıları diktirirlerdi.Ailesi Mus’ab (r.a.) için Yemen’den sadece ona ait özel koku getirtirlerdi. Bugünün tabiriyle, dünyanın hemen her yerinde temin edilen marka parfümlerin ötesinde kendine has kokular kullanırdı.Mekke’de modayı âdeta onun giyim-kuşam tarzı belirlerdi. Mus’ab’ı (r.a.) en güzel atlara bindirir, en lezzetli yiyeceklerle beslerlerdi.Bolluk, bereket, temizlik ve zenginlik içerisinde büyüyen Mus’ab b. Umeyr (r.a.) hem görüntüsüyle hem de kendine has kokusuyla dikkat çeken yakışıklı bir gençti.Mus’ab b. Umeyr (r.a.), her gün saatlerce süslenir ve sokağa öyle çıkardı. Herkesin dikkatini çeken Mus’ab (r.a.) ile Mekke’nin en güzel kızları evlenmek için can atardı. Sosyal çevresinde hem sûreten, hem sîreten sevilen, beğenilen bir şahsiyetti.Ailesinde Mus’ab’a (r.a.) en düşkün kişi annesiydi, fakat Mus’ab b. Umeyr (r.a.) Müslüman olduktan sonra da en fazla annesinin elinden çekmiştir. Mus’ab b. Umeyr’in (r.a.) annesi de babası da ne yazık ki Müslüman olmamışlardı. Hâl böyle olsa da Mus’ab etrafında olup bitenlere karşı davranışlarında fiilen duyarlı görünmese de, zihnen birçok soru onun da düşüncesini sarmıştı.Mus’ab b. Umeyr (r.a.), bir akşam Hacun Dağı civarında eğlenirken bir arkadaşı ona; “Abdulmuttalib’in yetimi Muhammed, ‘Ben Allah’ın peygamberiyim. Tapındığınız putlar boştur, size hiçbir fayda sağlamaz. Allah ise birdir, her şeyi gören ve bilendir. Yaratan O’dur, yalnız O’na ibadet ediniz’ dediğini duydunuz mu?” şeklinde Hz. Muhammed’in (s.a.v) söyledikleriyle ilgili bir şeyler anlattı.O akşam arkadaşlarının anlattıkları ve konuşulanlardan çok etkilenen Mus’ab b. Umeyr (r.a.) ilgisizmiş gibi görünerek: “Bunlar bizim meselemiz değil, bunları büyüklerimiz düşünsün ve kararlarını versinler, biz eğlencemize bakalım” dedi.Nefse kolay gelmiyordu bir dinin boyunduruğu altına girip, nefisini arzu ve heveslerinden geri bırakmak ve yeni sorumlulukların altına girmek. Öyle ya da böyle kendince bir yaşantısı, kurulu bir hayat sistemi, düzeni vardı güçlü ya da zayıf içinde bulunduğu toplumun her kesiminin kabullendiği…Ama ertesi sabah Mus’ab (r.a.), Habbab b. Eret’in (r.a.) dükkanına uğradı. Mus’ab (r.a.):– Bu sıcak demiri elinde nasıl tutuyorsun Habbab, elin yanmıyor mu?– Yüreğimde öyle bir yangın var ki bedenimdeki acıyı hissetmiyorum.Habbab’ın (r.a.) verdiği bu cevap karşısında sarsılan Mus’ab (r.a.):– Benim de yüreğim yanıyor ama ben senin kadar cesur değilim¸ benim bu kızgın demiri elimle tutacak cesaretim yok. Sen bu cesareti nereden buluyorsun?Habbab b. Eret (r.a.), Mus’ab’ın (r.a.) sorularına cevap verdi.Ardından Mus’ab, Habbab’a “Muhammed nerede, beni ona götür.” dedi. Habbab (r.a.):– Seni ona götüreceğim ama şimdi değil. Öğlen vakti sen Safa Tepesi’nde Erkam b. Erkam’ın evine gel.Bu cevabı duyan Mus’ab (r.a.) “Yoksa Ebu Cehil’in yeğeni Erkam, Müslüman mı oldu ey Habbab! ?” diye sordu ve Habbab’ın “Evet” cevabı üzerine Mus’ab (r.a.) öğle vakti Erkam’ın evine geldi ve kapıyı Habbab (r.a.) açtı.Mus’ab bin Umeyr (r.a.)¸ Daru’l-Erkam’da İslam’ı seçti ve böylece hayatının en büyük alışverişini işte o gün gerçekleştirdi. Erkam’ın evinden çıkarken her şeyini bıraktı orada. Bütün elbiseleri eskimiş, bütün ayakkabıları delinmiş, bütün yemişleri çürümüştü. Bütün sevgililere sevgilerini, bütün çiçeklere kokularını geri vermişti. Erkam’ın evinden çıkarken yanında yalnız kalbi vardı. Bir bahar temizliğinin ardından Son Peygamber’in kelimeleriyle boyanan kalbi.Mus’ab’ın (r.a.) imanla dolan kalbi, onda değişikliklere yol açmıştı. Ondaki bu değişim ev halkı tarafından sezildi ve bunun üzerine Mus’ab b. Umeyr’in (r.a.) annesi Hannas, oğluna sorular sormaya başladı…Daha sonra Mus’ab’ın (r.a.) annesi Hannas, amcaoğlu Osman b. Talha’yı çağırarak ona; Mus’ab’ın (r.a.) değiştiğini ama sebebini bir türlü anlayamadıklarını ve oğlunu takip etmesini söyledi. Takip sonucu, Osman b. Talha Mus’ab’ın Müslüman olduğu haberini annesine iletti. Bunun üzerine annesi Mus’ab’a (r.a.); “Oğlum! Duyduklarım, öğrendiklerim doğru mu? Sen gerçekten de Müslüman mı oldun?” diye sordu ve Mus’ab (r.a.) da hiç tereddüt etmeden Müslüman olduğunu doğruladı.Ailesinin bilhassa annesinin eziyetlerine rağmen dinde doğru ve hak olan kararından dönmediHannas, Mus’ab’ı (r.a.) dininden döndürmeye, onu ikna etmeye çok çalıştı ve sonuç alabilmek amacıyla oğluna eziyet etmeye başladı. Bir mahzene kapatarak aç ve susuz bıraktı, kölelerine kamçılattı, kendi evladına sırf Müslüman diye işkence yaptırdı.Hannas, Mus’ab’a (r.a.) iki seçenek sundu; Mus’ab (r.a.), ya ailesini ve servetini tercih edecekti ya da Müslümanlığı seçip ailesi tarafından reddedilecekti. Mus’ab (r.a.) İslâmiyet’i tercih ederek evinden, ailesinden, dünya servetinden ayrılarak Daru’l-Erkam’da kalmaya başladı.İslam’ın yaşanamadığı bir yerden, dinini yaşamak uğruna yurdunu terketmek; HİCRET:Mus’ab b. Umeyr (r.a.), Miladi 615/ peygamberliğin 5 yılında Habeşistan’a; 15 kişiden biri olarak hicret etti. Resûlullah’ın izniyle, ilki Ca’fer Bin Ebi Tâlib’in (19-20 yaşlarında) elçi olarak liderlik ettiği bu hicret, Habeşistan’a iki defa gerçekleşmiş, sonra bir müddet orada kalıp, her türlü sıkıntıya katlanmıştır.Ancak İslam dini uğruna yaşadığı sıkıntılardan şikâyet etmemiş, hatta bunu Allah’a sunacağı güzel bir amel sadedinde şu mısralarla dile getirmiştir:
Rıza yolunda biraz cefâ gördük diye,
Rahmân’a naz mı edeceğiz?
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Mus’ab’a; “MUS’ABU’L-HAYR” unvânını vermiştir.
Mus’ab (r.a)’ın Habeşistan’dan dönüşü:
Mus’ab (r.a.), Habeşistan’dan dönünce Peygamberimiz’in (s.a.v.) yanına geldi. Onun bu gelişini Hz. Ali (r.a.) şöyle anlatmıştır:
-«Rasûlullah ile oturuyorduk. Bu sırada Mus’ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir elbise vardı. Resûlullah onun bu halini görünce, mübarek gözleri yaşla doldu ve:
– «Kalbini Allahu Teâlâ’nın nurlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. Allah için bunların hepsini terk etti.» buyurdu.
Mekke Dışına Öğretmen Olarak Gidişi: Medinelileri İslam’a dâvet
I. Akabe Biatı’nda Müslüman olan Medineliler, Resûlullah Efendimiz’e mektup yazdılar:
‘‘Ey Allah’ın Rasûlu! Halkı Allah’ın Kitabı’na davet edecek, Kur‘an-ı Kerim’i okuyacak, İslâm’ı anlatacak, İslam’ın sünnet ve emirlerini aramızda ikame edecek/yerleştirecek, namazlarımızda bize imamlık yapacak bir kimse gönder’’
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Mus’ab bin Umeyr’i (r.a.), Medine’ye gönderdi ve ona:
“Medinelilere Kur’ân-ı Kerim okumasını, İslamiyet’in emir ve yasaklarını öğretmesini, namazlarını kıldırmasını” emretti.
Mus’ab bin Umeyr kısa zamanda Medine’ye vardı. Orada kendisini büyük sevinçle karşıladılar. Es’ad bin Zürâre’nin evine yerleşti. Orada insanlara dinlerini öğretmeye başladı. Mus’ab bin Umeyr’in hizmetiyle Medine’de çok kimse Müslüman oldu.
Medine’de bulunan kabile reislerinden Sa’d bin Muâz, Üseyd bin Hudayr henüz Müslüman olmamışlardı. Bunların durumu çevreyi etkiliyor, İslâmiyet’in hızla yayılmasını engelliyordu.
Bir gün Mus’ab bin Umeyr, bir bahçede, etrafında bulunan Müslümanlara dini anlatıyor, sohbet ediyordu. Bu sırada Evs kabilesinin reislerinden olan Üseyd, elinde mızrağı olduğu hâlde hiddetli bir şekilde gelip, şöyle konuşmaya başladı:
Sözümüzü dinle! Siz bize niçin geldiniz, insanları aldatıyorsunuz? Hayatınızdan olmak istemiyorsanız buradan derhâl ayrılın!
Onun bu taşkın hâlini gören Mus’ab bin Umeyr;
– Hele biraz otur! Sözümüzü dinle. Maksadımızı anla, beğenirsen kabul edersin. Yoksa engel olursun, diyerek gayet yumuşak ve nazik bir şekilde karşılık verdi. Üseyd sakinleşip;
Doğru söyledin, dedi ve mızrağını yere saplayarak oturdu.
Mus’ab bin Umeyr ona İslâmiyet’i anlattı ve Kur’an-ı Kerim okudu. Kur’an-ı Kerim’in eşsiz belagati ve tatlı üslûbunu işiten Üseyd kendini tutamayıp;
Bu ne kadar güzel, ne kadar iyi bir sözdür. Bu dine girmek için ne yapmalı, diye sordu. Güzel yüzlü, tatlı dilli öğretmen cevap verdi:
Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-Resûlullah demek kâfidir.
Mus’ab bin Umeyr’in, bu sözü üzerine Kelime-i şehadeti söyleyip Müslüman olan Üseyd, sevincinden yerinde duramadı ve:
Ben gidip arkadaşlarıma da anlatayım, diyerek ayrıldı.
Evs kabilesinin reisi Sa’d bin Muâz’ın ve kabilesinin yanına varınca, Müslüman olduğunu söyledi. Bunu gören Sa’d şaşırarak hiddetlendi ve Mus’ab bin Umeyr’in yanına koştu. Yanına varınca sert ve kızgın bir tavırla konuşmaya başladı. Mus’ab bir Umeyr, ona da gayet yumuşak konuştu ve oturup biraz dinlemesini söyledi. Sa’d, bu nazik konuşma karşısında yumuşayıp oturdu ve konuşulanları dinlemeye başladı. Mus’ab bin Umeyr, ona da İslâmiyet’i anlattı ve Kur’an-ı Kerim’den bir miktar okudu. Kur’an-ı Kerim okunurken Sa’d’ın yüzü birden bire değişiverdi. O da orada Müslüman oldu. Kendinde duyduğu üstün bir hâlin ve rahatlığın şevkiyle derhâl kavminin yanına gidip onlara şöyle dedi:
– Ey kavmim beni nasıl biliyorsunuz?
-Sen bizim büyüğümüz ve üstünümüzsün.
Öyle ise Allah’a ve Rasûlüne iman etmelisiniz. İman etmedikçe sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun.
Bunun üzerine kavmi hep birden İslamiyet’i kabul etti. O gün kabilesinden iman etmedik kimse kalmadı.
Mus’ab bin Umeyr’in (r.a.) öğretmenliği, sabrı ve büyük çabalarının sonucunda İslâmiyet¸ Medine’de hızla yayıldı. Hatta Medine’de neredeyse İslâmiyet her eve girmiş ve hemen hemen iman etmeyen kalmamıştı. İslâm’ın Medine’de hızla yayılmasına vesile olan Mus’ab b. Umeyr (r.a.)¸ 75 Medineli Müslüman ile Miladi 622 yılında II. Akabe Biatı’na katıldı.
I. Akabe Biatı’ndan önce Mekke’ye gelen altı kişinin İslâm’la tanışması ve ardından Hz. Mus’ab’ın Medine’ye gönderilişi, İslâm’ın Medine devrinin başlamasını sağlamıştır. Es’âd b. Zürâre, Sa’d b. Muâz, Üseyd b. Hudayr ve Amr b. Cemûh gibi toplumlarında etkili kişilerin Müslüman olmalarıyla Medine, İslâmiyet’e ev sahipliği yapmaya namzet hale gelmişti. Ev ev dolaşarak Evs ve Hazreci İslâm’a davet eden Mus’ab b. Umeyr’in etkileyici üslubu ve İslâmî yaşantısı, Medine’ye ayrı bir hava katmış, böylece her yerde İslâmiyet konuşulur olmuştu.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.