Sobasına odun atarken, odunu kovanın kenarına iki kere vuran kadına bunun sebebini sorduklarında: içinde böcek falan vardır, yanmasın” cevabını verir. Bu bir insanlık meslesidir. Acıtmayan, yakmayan, başkasının içinin yanmasına gönlü razı olmayan insanların çocuklarıydık biz. Ne olduda vahşetin efendisi olduk. Hayallerimizi beslediğimiz kadınımızın gırtlağını çocuğumuzun yakarışlarına gömdük. İçimizdeki bastırılmış duyguların hırçınlığımıydı bizi “eylül” leri betonlara gömdüren. Yavru kedinin gözlerini oymak için ne yaptı hayvancağız. Küçük köpeklerin dört ayağını birden kesecek kadar gaddar olmamıza neler sebep oldu. “Kimseye bulaşma “tembihlerine rağmen, her gün birilerine bulaşma gereği neden duyuyoruz anlamıyorum ki. Nasıl bir nefret tohumu ektiler ciğerimize. İçimizde neden acılar büyütmeye başladık. Can kafesimiz neden öfkeyle kabarıyor. Neden her gün binlerce malını çalıyoruz, gaspediyoruz, tırmalıyoruz. Neden boğuşuyoruz sokaklarda, ışıklarda, izbelerde. Neden? Neden? Neden?. Bilimsel bir açıklaması varmı acaba. Eşini boğazlayan, çocuğunu yakan, anasını kesen, köpeği döven, kediyi yakan, ormanı ateşe veren, sporu bile kana bulayan bir millet neden olduk. Bize ne içirdier arkadaş. Sadaka taşlarına, sabah aç kalmayacak olan yetimlerin rızkını kendi kesesine koymuştur diye düşünen necip bir milletten töryen terör çocukları olduk. Düğünleri bile kana bularken, mutlumu olmaya çalışıyoruz anlamadımki. Bizim içimizle, yüreğimizle, genetik kodlarımızla oynadılar. Buna inanıyorum içtenlikle. İsrail sazanı gibi girdiğimiz sularda başka larvalara hayat hakkı tanımıyoruz. Öldürüyoruz, yerlerde sürüyoruz, tırmalıyoruz, kesiyoruz, çalıyoruz. Ve işin kötü tarafı, bunu biz yapıyoruz. Biraz su mu içelim bolca. Bize her ne içirdilerse biraz erken geçsin diye, yoğurtmu yiyelim. Bilemedim ki.