NELER OLUYOR DOĞADA

Çıkın bir bakın doğaya, tabiata, akarsularımıza... Çiçeklerimize, kekliklerimize, balıklarımıza bir bakın. Sizin balık var farzettiğiniz derelere gidin bakalım balık var mı? Arabanızı bir daha yamacında park edin bakın ki keklik sesi geliyor mu? Derelerin yanına arabanızla gidin bakın ki rengarenk çiçekler yerine rengarenk poşetler mi takılı? Bizim doğamızda, tabiatımızda neler oluyor çıkın bir bakın. Dün arkadaşlarımızla Öznü’nün yaylasına gittik. Kargapazarı Dağları’nın zirvesi bahsettiğim yer. Her yıl oltayla 5-6 alabalık çıkarıp ateşin yanına koyuyorduk. Tadı güzel soğuk sularda kavrulmuş tadına doyum olmaz o alabalıklar yok artık! Yaylada genç bir çocukla konuştuk. Bu derede balık vardı dedik benimle beraber gelin dedi. Bu gördüğünüz derede 5 kişi aynı anda 5 serpme torla boydan boya bugün taradılar, soğan çuvalı dediğimiz file torbadan 4 parmak eksik balık çıkarmışlar. 20 tanesini bilemedin 30 tanesini yemişler gerisi suyun kenarında ölü vaziyette duruyor. Hayretle dinledik delikanlıyı! Keklik ötmüyor dedik, burada keklik de vardı? Bizim köylü biri geçen yıl 186 tane vurdu. Yol boyunca yarısı yolunmuş keklikler gördük kimisi zayıf, kimisi eti morarmış diye fırlatmış. Kendi yiyeceği altı kekliğin haricinde 180 kekliği sağa sola fırlatmış. Babam kavga etti kendisiyle niye yaptın diye canım böyle istedi dedi adam. Bunları işitince mal gibi hissediyorsunuz kendinizi, bir gariplik var bu işte! İnsan kendi dağının sülününü, keklik sesini kısar mı hiç? Arıcılık yapanlar var etrafta Rize’den, Ordu’dan, Trabzon’dan gelmiş baraka kurmuş. Dağın başında elinde tüfek diğer elinde tor darmadağın etmiş tabiatı. Sadece yabancılar mı yapıyor bunu? Hayır! Kendi adamlarımız da yapıyor maalesef! İnsanın içi yanıyor... Dereler poşetten geçilmiyor. Dağın başında karlı dağların ardında akan derelerde bile poşet yüklü çöpten geçilmiyor, pislikten geçilmiyor. Ayı varmış buralarda, öyle duymuştuk dedik. Cevaben, abi dedi ayı insanın korkusundan aşağı inebiliyor mu? Ne garip günlere kaldık değil mi? Dünyada sadece Erzurum’da yetişen ters laleler bile soğan soğan sökülüp yurt dışına satıldı. O ıssız yerlerde kazılmadık yer bırakmamışlar, hesapta define aramışlar. Hangi dikili taşı görsen yan duruyor, bir tabiat katilliğidir gidiyor. Anlamakta güçlük çekiyoruz bunu, nasıl bir amaçla yapıyor olabiliriz, gayemiz nedir? Dağda duran dikili taştan insan ne ister ki? Gak gıdak sesi ile iki yavrusunu suya indiren keklikten ne ister insan? Bu doyumsuzluk, hazımsızlık neden? Baharda göç gelirdi Erzurum’a, bir milyon kuş gelirdi her bahar. Ben kendi gözlerimle görmüşüm turnasından sunasına, kaşık gagasından sevail ördeğine, kazdan anguta, mezmendekten bahriye karabatak dediğimiz sakarmekeler dahi yok artık. Dağ taş atlayan koyunumuz bile yok. Çiçeklerimiz yok, sularımız yok, çağıl çağıl akan derelerimiz yok, gümüş balıklarımız yok, tahta balıklarımız yok, kurbağa bile yok, yok! Erzurum sazlığını sesiyle bezeyen o vıraklamak dahi yok artık! Biz neyin kafasını yaşıyoruz? Bu kendimize olan düşmanlığımız neden, ne yapmaya çalışıyoruz; konuyu anlamakta güçlük çekiyorum. Yeminle konuşuyorum gidin görün ağlarsınız. Ben kendimce itirazımı yapıyorum siz de gerekli yerlere gerekli şikayeti mi yaparsınız yoksa şimdiye kadar yaptığınız gibi bana ne deyip konuyu mu kapatır mısınız bir düşünün bakalım. Kolay gelsin.