NEBE SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI

Surenin tanıtımı

Mushaf’taki sıralamada yetmiş sekizinci, iniş sırasına göre sekseninci suredir. Meâric suresinden sonra, Nâziât suresinden önce Mekke de inmiştir.

Süre adını 2. ayette geçen ve “Haber” anlamına gelen nebe kelimesinden almıştır.

Bazı kaynaklarda surenin başındaki soru cümlesi “Amme yetesâelûn” ile de anılmıştır. (Zemahşerî, IV, 206; Buhârî, “Tefsîr”, 78).

Bunların dışında “Amme, Tesâül, Mu‘sırât” adlarıyla da anılmaktadır (bk. İbn Âşûr, XXX, 5).

Nebe suresi kırk ayettir.

Mürselat suresinde; “Peygamberler, tayin edilen vakitlerine erdirildikleri vakit”(Mürselat, 77/11) buyrulmuş, genellikle Peygamber-ler için belirlenen vakit ve öncekilerin ve sonrakilerin toplanıp ayrılacağı hüküm günü anlatılmış, sonunda “Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar.” (Mürselat, 77/50) buyrulmuştu.

Buna inananlar da, inanmayanlar da bulunduğu ve Kur'an'ın inmesiyle Hz. Muhammed (sav)'in bu haberi üzerine müşriklerin bazan telaş, bazan alay tarzında sorup soruşturarak iddia ve tartışmalara dalmış bulunmaları sebebiyle inmiş bulunan bu “Amme” suresinde de Hz. Muhammed (sav)'in Peygamberliği için belirlenen vakit itibariyle hüküm günü anlatılacaktır. ELMALILI TEFSİRİ

Bu surede kastedilen haber, kıyametin ne zaman kopacağının haberidir.

Surenin konuları

Nebe suresinin ana konuları şunlardır; ilk başta insana verilen nimetler sayıldıktan sonra, yeryüzünün yaratılışı ve kıyametin bazı sahneleri anlatılmakta ve arkasından inkârcıların maruz kalacağı azaplar ve cennet nimetleri anlatılmaktadır. Son bölümde ise Cebrail (Ruh) ve meleklerin saf tutuşu tasvir edilmiştir.

Nebe suresini daha iyi anlayabilmek için sureden bazı ayetleri yazıma alarak birlikte tefekkür edelim inşallah.

İlk bölümde insanların birbirlerine sorup durdukları haber, haber verilirken, bu haberi insanların ileride bilecekleri bildirilmektedir.

“Birbirlerine neyi soruyorlar?

Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi (mi)? Hayır, ileride bilecekler. Yine hayır; ileride bilecekler.” Nebe/1-5

Nebe’ “önemli haber” demektir. Burada ise “kıyamet haberi” anlamında kullanılmıştır.

Kıyamet gününde evrendeki mevcut kozmik düzenin bozulması, Allah’tan başka var olan her şeyin yok olması, öldükten sonra yeniden dirilme, hesaba çekilme vb. önemli olaylar meydana geleceği için onunla ilgili habere “büyük haber” denilmiştir.

“Haberden maksat kıyamet olayları değil onu bildiren Kur’an’dır veya Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliğidir” diyenler de vardır (Ateş, X, 286; krş. Sâd 38/67).

Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. Peygamber (sav) müşriklere Allah’ın birliğinden ve öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğinden bahsedip de onlara Kur’an ayetlerini okuyunca, “Muhammed ne getirdi? Neler anlatıyor?” diye birbirlerine sormaya başlamışlar, bunun üzerine açıklanan ayetler inmiştir (Şevkânî, V, 419-420).

Müşriklerin bu haberi birbirlerine soranların maksadı gerek olumlu gerek olumsuz, gerek alay, gerek ciddi olsun her halde inanmayanların dahi bundan önemli bir telaş duyduklarını ve meselenin aslında büyük bir mesele olduğunu bu ayetler bildirmektedir.

İşin bir garip tarafı da müşrikler bu haberde ortak bir görüş ortaya koyamamış ve ayrılığa düşmüşler.

Yüce Allah (cc) bu ayrılığa düştükleri haberi ileride öğreneceklerini bildirmektedir. O gün kıyamet günüdür işte.

Devamla gelen ayetlerde ise Yüce Allah (cc), insanlara vermiş olduğu dünya nimetlerini hatırlatarak şöyle buyurmaktadır.

“Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı? Sizleri (erkekli dişili) eşler hâlinde yarattık. Uykunuzu bir dinlenme (sebebi) kıldık. Geceyi (sizi örten) bir elbise yaptık. Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık.” Nebe/6-11

İnsanlığın yaşamasına uygun bir duruma getirilmiş olan yer küresi, üstünde insanların oturup kalkmasına, yatıp uyumasına elverişli olan döşeğe benzetilirken dağlar da arzı yerinde ve dengede tutmak için çakılmış kazıklara benzetilmiştir.

Çünkü dağlar yer yuvarlağının dengesini sağlamaktadır. Nitekim başka âyet-i kerimelerde insanları sarsmasın diye yeryüzüne sabit dağların yerleştirildiği bildirilmiştir (meselâ bk. Nahl 16/15; Mürselât 77/27).

Dağların, içinde madenlerin bulunması, suların birikmesi, üstünde çeşitli bitki ve ormanların oluşması vb. sayılamayacak kadar çok faydaları vardır.

Allah Teâlâ, yaratıp dağlarla dengesini sağladığı bu yeryüzünde insanların huzur ve sükûn içerisinde mutlu bir şekilde yaşamaları ve nesillerini devam ettirmeleri için onları erkekli dişili çiftler yaratmıştır; 8. âyet bunu ifade eder (krş. Rûm 30/21; Necm 53/45).

“Dinlenme” vesilesi diye çevrilen sübât kelimesi sözlük mânaları yanında mecaz olarak “ölüm” anlamında da kullanılmaktadır. Uyku bir dereceye kadar hareket ve faaliyeti kestiği için ölüme benzetilerek ona da sübât denmiştir (Zemahşerî, IV, 207; Şevkânî, V, 421).

“Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik. Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık. Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.” Nebe/12-16 Bu ayetlerde de yine Yüce Allah’ın verdiği nimetler hatırlatılmaktadır.

Bütün bu nimetlerin ihsan ve lütfedildiği insanın, sadece Rabb’i ne şükretmesi gerekir ama ne yazık ki öyle olmuyor.

Selam ve dua ile.