NAZİAT SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI - 2

Surenin bu bölümünde, İnsanları âhiret hayatı
konusunda uyarmak için gönderilen
peygamberi yalanlayanların sonunun ne
derece kötü olacağı bildirilerek bundan ibret
alınması istenmiş; dolaylı olarak Hz. Peygamber
(sav) teselli edilmiştir.
(Ey Muhammed!) Mûsâ’nın haberi sana
geldi mi?
Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde
şöyle seslenmişti:
“Haydi Firavun’a git! Çünkü o azmıştır.”
“Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından)
temizlenesin?
“Seni Rabbine ileteyim de O’na karşı
derinden saygı duyup korkasın!”
Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi
gösterdi.
Fakat o, Musa’yı yalanladı ve isyan
etti. Sonra sırt dönüp koşarak gitti. Hemen
(adamlarını) topladı ve onlara seslendi:
“Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi.
Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve
âhiret cezasıyla cezalandırdı.
Şüphesiz bunda Allah’tan sakınıp korkan
kimseler için büyük bir ibret vardır.”
Naziat/15-26
Şüphesiz Hz. Musa (as)ın kıssasında inananlar
için deliller vardır.
Hz. Mûsâ’nın Firavun’a gösterdiği en büyük
mûcizeden maksat yılana dönüşen asasıdır.
Müfessirler bu mûcizenin, Mûsâ’nın ışık saçan
eli, denizin veya Musa (as)’a verilen dokuz mûcizenin
tamamı olabileceğini de söylemişlerdir
(Şevkânî, V, 435; dokuz mûcize hakkında bk. A‘râf
7/107-108, 133-136; İsrâ 17/101). Buna rağmen
Firavun inkâr ve isyandan vazgeçmediği gibi sihirbazları
ve adamlarını toplayıp onlara “Ben sizin
en yüce rabbinizim!” diyerek kendi tanrılığını
ilân etmiştir.
Yüce Allah (cc) Musa (as)ın asasını atmasını
ve sihirbazların sihirli iplerini yok etmesini emredince,
sihirbazlar iman etmiş ve Firavuna baş kaldırmıştır.
Kasas suresinde Hz. Musa (as)ın kıssası teferruatlı
bir şekilde anlatılmaktadır.
Yüce Allah (cc) sıradaki ayetlerde inkârcılara
Azamet ve kudretini bir kez daha bildirerek şöyle
buyurmuştur.
“(Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha
zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah
kurmuştur.
Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk
vermiştir. O göğün gecesini karanlık yaptı,
ışığını da çıkardı. Ardından yeri düzenleyip
döşedi. Ondan suyunu ve merasını çıkardı.
Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.
Bunları sizin için ve hayvanlarınız için
bir yarar kaynağı yaptı.” Naziat/27-33
Öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin dikkatleri,
yeri ve göğü ile evrene çevrilerek, böylesine
geniş ve karmaşık olan, düzenli ve uyumlu işleyen
varlıklar dünyasını yaratan kudretin insanları da öldükten
sonra tekrar diriltebileceğine
işaret edilmiştir.
Başka bir ayette göklerin ve yerin
yaratılmasının insanların yaratılmasından
daha büyük bir olay olduğu
açıkça ifade buyurulmuştur (Mü’min
40/57).
Kâinatın her zerresi Yüce Allah’ın
varlık ve Kudretinin delilleridir.
Ancak iman sahipleri bunu anlar.
Müşrikler bunu anlayamaz.
Bu bölümde ise insanlar için kıyametin
olacağı bir kez daha hatırlatılmakta
ve insanlar uyarılmaktadır.
“En büyük felaket (kıyamet)
geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını
hatırlar.
Cehennem, görenler için
apaçık bir şekilde gösterilir.” Naziat/34-36
Arap dilinde “dayanılamayacak kadar
ağır ve başka musibetleri bastıracak ölçüde
büyük musibet” anlamına gelen tâmme kelimesi
burada kıyameti ifade eder.
Kıyametin dehşeti insanlara diğer sıkıntıları
unutturacak kadar ağır olduğu için ona bu isim
verilmiştir (Şevkânî, V, 439).
O gün insanlara dünyada yaptıkları iyilikler de
kötülükler de gösterilir, o zaman yapmış oldukları
halde unuttuklarını hatırlar ve itiraf ederler.
“Cehennem” diye çevrilen cahîm kelimesi
sözlükte “derin çukurda yakılmış büyük
ateş” anlamına gelir (İbn Âşûr, XXX, 91). O gün
cehennem meydana çıkarılır ve görme kabiliyeti
olan herkes onu görür.
Bu bölümde cennetlik ve cehennemliklerin
kısa bir tasviri yapılmaktadır.
“Kim azgınlık eder ve dünya hayatını
tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından
korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa,
şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.”
Naziat/37-41
Kıyamet gününde insanlar mutlular ve bedbahtlar
olarak iki kısma ayrılacaklardır.
Özgür iradesiyle dünyayı âhirete tercih edip
ömrünü inkâr, isyan ve taşkınlıkla geçirerek tövbe
ve iman etmeden Allah’ın huzuruna çıkanlar
bedbahtlardır; bunların barınacakları yer ise cehennemdir.
Rabbinin huzurunda hesap vereceğine inanan
ve o huzura günahkâr olarak çıkmaktan korkarak
nefsini kötülüklerden sakındıranlar ise bahtiyar
kimselerdir; bunların barınacakları yer de cennettir.
Allah (cc) cümlemize nasip etsin
inşaallah. Âmin.
Devamla gelen ayetlerde ise
Kıyametin kopacağı bilgisi sadece
Yüce Allah’ın katında olup, Peygamberlerin
dahi bu konuda bilgisinin
olmadığı kesin şekilde ifade
edilmektedir.
“Sana, kıyametin ne zaman
kopacağını soruyorlar. Onu bilip
söylemek nerede, sen nerede?
Onun nihai bilgisi yalnız
Rabbine aittir. Sen, ancak ondan
korkanları uyarıcısın.” Naziat/
42-45
Müşrikler kıyamet ve âhirete
inanmadıkları için sürekli olarak Hz.
Peygamber’e kıyametin ne zaman
kopacağını sorarak onu zor duruma düşürmek
istiyor, alay ediyorlardı; hatta nasıl olsa böyle bir
şeyin imkânsız olduğunu düşündükleri için kıyametin
çabucak gelmesini de istiyorlardı.
Hz. Peygamber (sav) ise onların iman etmelerine
vesile olur ümidiyle, “Keşke sorularına
cevap vermek mümkün olsaydı!” diye temennide
bulunuyordu.
Yüce Allah, “Sen onun hakkında ne söyleyebilirsin
ki!” meâlindeki âyetle onun bu
konuda bilgi edinme imkânının bulunmadığını,
bu bilginin yalnız kendisine ait olduğunu, Hz.
Peygamber’in görevinin kıyametin ne zaman kopacağını
bildirmek değil, sadece ona inanıp âhiret
kaygısı taşıyanları uyarmak ve o güne hazırlık
yapmalarını sağlamak olduğunu vurgulamıştır.
Naziat suresi şu ayetle sona ermektedir.
“Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki
dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk
vakti kadar kalmış gibidirler.” Naziat/46
Surenin bu son âyetinde şu iki gerçeğe dikkat
çekilmektedir:
a) İnsanlar, ikinci hayata döndüklerinde ebedî
olan âhirete göre geçici olan dünya hayatının ne
kadar kısa olduğunu anlayacaklar;
b) Psikolojik olarak insana geçmiş daima kısa
bir zamanmış gibi gelir; çünkü geçmiş artık olmuş
bitmiştir.
Selam ve dua ile.