Surenin konuları
Surenin bu bölümünde Kur’an-ın nüzulü ve gece ibadeti hakkında ayetler var. Şöyle ki;
“Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu ibadetteki) sözler (Kur’an ve dua okuyuşlar) ise daha düzgün ve açıktır. Çünkü gündüzün sana uzun bir meşguliyet vardır.” Müzzemmil/5-7
“Ağır söz”den maksat Kur’ân-ı Kerîm’dir; yüceliği, önemi ve değerinden, içeriğinin zenginliğinden, getirdiği sorumlulukların ağırlığından dolayı ona ağır söz denilmiştir (Râzî, XXX, 174; Şevkânî, V, 365).
Hz. Peygamber’in geceleri kalkıp namaz kılmasının emredilmesinin de onun psikolojik olarak bu ağır göreve hazırlanmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. “Gece vakti” diye tercüme edilen nâşie kelimesine müfessirler “gece vakitleri ve bu vakitlerde meydana gelen olay, gece kalkan kimse” gibi anlamlar vermişlerdir (Şevkânî, V, 365).
Âyette gece vaktinin sessizlik, tenhalık, karanlık, serinlik gibi özelliklerinden dolayı huzur ve sükûn içerisinde ibadetle meşgul olmak ve Kur’an okumak için gündüzden daha elverişli olduğu veya geceleyin kılınan namazın insanı mânen yüceltmeye, Kur’an’ı anlayacak ve üzerinde düşünecek şekilde okumaya daha müsait hale getireceği bildirilmektedir.
Önceki ayetler, ilâhî mesajı alarak onu kendi mânevî dünyasına yansıtması ve insanlara tebliğ etmesi için Hz. Peygamber’i psikolojik yönden hazırlamaya yönelikti.
Sıradaki ayetler ise mânevî hazırlıkla birlikte tebliğin nasıl yapılması ve nelere dikkat edilmesi gerektiğini öğretmektedir.
“Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel. O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin. Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl.” Müzzemmil/8-10
Yüce Allah (cc) müşrikler hakkında şöyle buyurmaktadır.
“Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver. Çünkü bizim yanımızda (kâfirler için) bukağılar vardır, cehennem vardır, boğazdan zor geçen yiyecekler vardır ve elem dolu bir azap vardır.” Müzzemmil/11-13
“Yerin ve dağların sarsılacağı ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla.” Müzzemmil/14
“Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak” ayeti, elde ettikleri nimetlerin şükrünü yerine getirmeyen ve Allah’ın gönderdiği peygamberi yalancılıkla itham eden varlıklı ve despotik tavırlı Mekke müşrikleriyle ilgilidir.
Allah Teâlâ Hz. Peygamber (sav)’e onlarla uğraşmasına gerek olmadığını, onların cezalarını kendisinin vereceğini bildirmiştir.
Müfessirlerin çoğunluğu, bu cezalandırma sürecinin hicretten sonra Bedir Savaşı’yla başladığını belirtirler. 12. âyet onların cezalarının dünyada sona ermediğine, âhirette de cehennem ateşiyle cezalandırılacaklarına işaret etmektedir.
“Prangalar” diye çevrilen enkâl kelimesi “kelepçeler, bukağılar, demir halkalar” anlamına da gelmektedir.
Buna göre âyet suçluların elleri kelepçeli, ayakları bukağılı, boyunlarına halka geçirilmiş olarak cehenneme sürüleceklerine işaret eder.
Müfessirler “boğazdan geçmeyen yiyecekler”den maksadın zakkum ağacı ve kuru diken olduğunu söylemişlerdir (Şevkânî, V, 367; krş. Gaşiye 88/6).
14. âyette de bu cezaların, kıyametin kopmasıyla başlayacağı haber verilmiştir. Ve kıyamet anından bir sahne anlatılmaktadır.
Bütün bunlar dünyada verilen ağır cezalara benzetme yoluyla uhrevî cezanın ağırlık ve dehşetini tasvir etmeye yönelik anlatımlardır.
Sıradaki ayetlerde Firavun misali verilerek Mekkeliler uyarılmaktadır.
“(Ey Mekkeliler!) Şüphesiz biz size üzerinize şahitlik edecek bir peygamber gönderdik. Nitekim Firavun’a da bir peygamber göndermiştik. Ama Firavun o peygambere isyan etti, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde yakalayıverdik.” Müzzemmil/15-16
Geçmişte kudret ve saltanatına güvenerek hak yoldan saptığı, zorbalık yaptığı ve Allah’ın gönderdiği peygambere karşı geldiği için cezalandırılmış olan Firavun örnek verilerek insanların bundan ders almaları istenmektedir.
Müfessirler; Hz. Mûsâ (as) ile Hz. Peygamber (sav)’in durumları ve dini tebliğ ettikleri kimselerden aldıkları tepkiler birbirine benzediği için yüce Allah bu örneği vermiştir demişlerdir.
Hz. Peygamber (sav)in şahitlik etmesi meselesi daha önce de Bakara ve Nisa suresinde zikredilmişti.
“Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık…” Bakara/143
Tefsirlerde bu “şahitlik”le ilgili farklı açıklamalar yapılmakta olup en yaygın yoruma göre âhirette bazı ümmetler, peygamberlerinin kendilerine ilâhî hakikatleri bildirdiğini inkâr edecekler.
Muhammed ümmeti ise, Hz. Peygamber (sav)’in geçmiş peygamberler hakkında kendilerine verdiği bilgilere dayanarak bu iddiayı yalanlayacak ve böylece o ümmetlere karşı peygamberler lehinde şahitlik yaparak hakikati ortaya koyacaklardır. (Taberî, II, 8; İbn Atıyye I, 219; Râzî, IV, 100101).
Allah Muhammed ümmetini, din ve dünya konusunda her türlü aşırılıklardan uzak, akıllı, itidalli, adaletli ve dengeli bir ümmet kılmıştır.
Bu özellikleriyle onlar iyi toplumlar için lehte, kötüler için aleyhte bir delil ve şahit olacaklardır.
Aynı şekilde Efendimiz (sav) de bütün ümmetlere ve onların peygamberlerine şahitlik edecektir.
İnkârcılara dünyada verilecek ceza, Firavun kıssası ile anlatılırken, son ayetlerde ise kıyametle gelen ahiret cezası anlatılmaktadır.
“Hâl böyle iken inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günden (kıyametten) nasıl korunursunuz? Müzzemmil/17
“O günle gök (bile) yarılır, Allah’ın va’di gerçekleşir. Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Kim dilerse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.” Müzzemmil/18-19
Artık bunlardan ders çıkarıp Allah’a giden yolu seçmek insanların hür iradelerine bırakılmıştır; dileyen Allah yolunu seçerek kurtuluşa erer, dileyen de şeytanın yolunu tercih ederek cezasını bulur.
Hiç kimse bu yollardan birini seçmeye zorlanmaz. Bu ve benzeri ayetler Kur’an’ın din ve vicdan özgürlüğüne ne derecede önem verdiğini göstermesi bakımından ayrıca dikkat çekicidir.
Müzzemmil suresi şu ayet ile neticeye ermektedir.
“(Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor.
Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.)
Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir.
O hâlde, Kur’an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz.
Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Müzzemmil/20
Selam ve dua ile.