Surenin bu bölümünde, Gerçek erdem sahibi
kimselerin (iyilerin) cennette karşılaşacakları nimetler
tasvir edilmektedir.
“Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler.
Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler.
Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün.
Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf
bir içecekten içirilir. Onun (içiminin) sonu
bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır).
İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar. O
içeceğin katkısı tesnimdir.
Bir pınar ki, Allah’a yakın olanlar ondan
içerler.” Mutaffifin/22-28
Amel defterleri İlliyyin’de korunanlar naim
cennetlerindedir.
Onlar Naim cennetlerinde sevinç ve mutluluk
içinde yaşayacaklar. Koltukları üzerine oturup etrafı
seyredecekler.
Müfessirler, Allah’ın onlar için hazırlamış olduğu
ikramları veya cehennemde bulunanların hallerini
yahut yüce Allah’ın zâtını seyredeceklerini
söylemişlerdir.
“Onlar, o gün elbette rablerinden mahrum
bırakılacaklardır” meâlindeki 15. ayeti,
âhirette inkârcıların Allah’ın zâtını görmekten
mahrum kalacakları yönünde yorumlayan müfessirlerden
bazıları, “...koltuklar üzerinde oturup
seyrederler” meâlindeki 23. ayeti de müminlerin
âhirette –bilemeyeceğimiz bir tarzda– Allah’ı görecekleri
şeklinde yorumlamışlardır (bk. Râzî, XXXII,
98; Şevkânî, V, 466; İbn Âşûr, XXX, 205).
Kur’an’da, genellikle insanlarda eksik de olsa
bir çağrışım yapması ve sonuçta bir arzu uyandırması
için cennet nimetleri dünya hayatında haz,
tat ve zevk veren bazı maddeler için kullanılan
kelimelerle, isimlerle anılmış, bu yönde tasvirler
yapılmıştır.
Burada da müminlere “mühürlenmiş, mührü
de misk olan nefis bir içki”nin, bir başka
yoruma göre de “içince ağızda misk kokusu
bırakan bir içki”nin sunulacağı bildirilmektedir.
“İçki” diye çevrilen rahîk kelimesi Arapça’da
“saf ve iyi cins şarap” için kullanılır (Taberî,
XXX, 105; İbn Âşûr, XXX, 205).
Ancak Sâffat sûresinde (37/47) cennet içkisi
tanıtılırken “İçenleri sarhoş etmez” buyurulmuştur.
Secde sûresinde de (32/17) daha genel bir
ifadeyle “Yaptıklarına karşılık olarak onlar
için saklanan mutlulukları hiç kimse bilemez”
buyurularak cennet nimetlerinin dünyadakilere
göre mahiyet farkına, onların bu dünyada
bilinen ve tadılandan büsbütün farklı olduğuna
dikkat çekilmiştir.
Bu fark, cennet nimetlerinin sırf
iyi ve mutluluk verici oluşundadır.
Esasen cennetin esenlik, mutluluk
ve erdem yurdu olacağına dair pek
çok âyet, oradaki nimetlerin –dünya
dilindeki kelimelerle ifade edilse de–
insanlar arasında kıskançlık, huzursuzluk,
çekişme, mutsuzluk, haksızlık,
hastalık, keder vb. olumsuzluklar doğuracak
türden olmayacağını açıkça
göstermektedir.
Burada cennet içkisi tanıtılırken
25. ayette onun karışımının tesnîmden
olduğu ifade edilmiştir.
Tefsirlerde tesnîmin sözlük anlamı
genellikle “suyu, yukarıdan
aşağıya akıp duran kaynak” şeklinde
verilir ve bu bağlamda cennetteki
yüksek bir su kaynağını ifade ettiği belirtilir
(meselâ bk. Taberî, XXX, 110).
İbn Abbas (r.a)’a isnat edilen bir açıklamada,
Secde sûresinin 17. ayeti hatırlatılarak tesnîmin,
iyiler için hazırlanmış bir cennet nimeti olup onun
mahiyetini Allah’tan başkasının bilemeyeceği ifade
edilmiştir.
Hasan-ı Basrî’nin de “Tesnîm, Allah’ın
cennet ehli için hazırlayıp gizli tuttuğu nimettir”
dediği nakledilir (Râzî, XXX, 100).
Tefsirlerde, “Allah’a yakın olanların içecekleri
bir kaynak” meâlindeki 28. âyetin “tesnîm”
i açıkladığı belirtilmektedir.
Sürenin son bölümünde ki ayetler, dünyada
inançlarından dolayı müminlerle alay eden, onları
küçümseyen ve yollarının yanlış olduğunu ileri süren
inkârcılar hakkında inmiş olup onları kınamakta
ve uyarmaktadır.
“Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman
edenlere gülüyorlardı. Mü’minler yanlarından
geçtiğinde, birbirlerine kaş göz ederek
onlarla alay ediyorlardı. Ailelerine dönerken
zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı.
Mü’minleri gördükleri vakit, “Hiç
şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir” diyorlardı.
Hâlbuki onlar, mü’minlerin başına bekçi
olarak gönderilmemişlerdi.
İşte bugün de mü’minler kâfirlere gülerler.
Koltuklar üzerinde (etrafı) seyrederler.
Nasıl, kâfirler yapmakta olduklarının
karşılığını buldular
mı?” Mutaffifin/29-36
Dünyada inançlarından dolayı
müminlerle alay eden, onları küçümseyen
ve yollarının yanlış olduğunu
ileri süren inkârcılar Ahirette
bunun karşılığını göreceklerdir.
Özellikle 33. ayette Allah tarafından
kendilerine müminleri denetleme
görevi verilmediğinin belirtilmesi
dikkat çekicidir.
Buna göre din konusunda insanların
sırf kendi kişisel görüşlerine
göre başkalarını yargılama yetkileri
yoktur; bu konudaki ölçü ve dayanaklar
Allah tarafından konulmuş
olup dinî konulardaki eleştiri ve uyarılar da bu
ölçü ve dayanaklara göre olmalıdır.
34-36. ayetlerde müminlerle inkârcılar arasında
durumun âhirette yukarıda belirtilenin tersine
döneceği, bu sefer müminlerin inkârcılara gülecekleri
ifade edilmekte, kendileri için hazırlanmış
olan mutluluk verici âkıbetten dolayı sevinecekleri
bildirilmekte ve inkârcılara hak ettikleri cezanın
uygulanmasına başlanıp başlanmadığını merak
ederek etrafa bakacakları bildirilmektedir.
Burada asıl anlatılmak istenen husus, müminlerin,
inkârcılara gülmekten zevk alacakları ve onların
azap görmelerinden dolayı mutlu olacakları
değil;
Dünyadayken inananlarla alay eden ve onların
sıkıntı çekmelerinden zevk alan inkârcıların,
âhirette bu tutumlarının karşılığını görecekleri, ettiklerini
bulacaklarıdır.
Bu bakımdan âyetler uyarı amacı taşımaktadır.
Selam ve dua ile.