MUSALLANIN HAKKI, ER KİŞİ OLABİLMEKTİR!

Orta halli bir mahallede küçük bir kamyonet
caddenin en görünür alanına, kaldırımın
kenarına yanaşıverdi. Kapıları açıldı
kamyonetin. Ellerinde birkaç kağıtla
kendi aralarında fısıldaşarak
sağa-sola bakınan üç kişi indi. Bir
adres arıyormuş oldukları her
hallerinden belli olan bu üç kişi
kamyonetin arka tarafına doğru
yöneldiler. Aracın şoförü, aracın
içerisinde hummalı bir telefon görüşmesi
yapmaktaydı. Diğer üç
kişiden birisi hararetli konuşma
neticesinde birşeyleri teyit etmişlik
edası ile kamyonetin tenteli
dorsesinin kapısını açtı. Dışarıdan
bakıldığında içerisinin hınca hınç
kutu ve çuval ile dolu olduğunu
görmek mümkündü. Dorseden
birkaç kutu ve çuvalı çıkarınca maksatlarının
ne olduğu da anlaşılmış oldu. Zira bunlar
daha öncesinden hazırlanarak paketlenmiş
yardım malzemeleriydi. Anlaşılan o ki buradaki
ihtiyaç sahiplerine teslim edilmek üzere
getirilmişti. İçlerinden birisi elindeki kağıtlara
bakarak eliyle müstakil bir evi işaret etti. Diğeri
aldığı talimatla kutuyu kucakladığı gibi o
yöne doğru ilerleyip gitti. Mahalleliden birkaç
kişi de olup bitenleri takip ediyorlardı. Hatta
bazı adresleride kendilerini izlemekte olan bu
kişilere sordular. Bilen, bildiği kadar sorulan
adresleri tarif etmeye çalışıyordu. Tam bu esnada
Bir kadın bir evi işaret ederek “ İnanın
çok zor durumda!” diye yardıma ihtiyacı olan
birisini söyledi. Görevli, kadına hak vermekle
beraber bu konuda yapabilecek bir şeyinin olmadığını
söyledi. Elindeki kağıtların kendilerine
verilmiş ihtiyaç sahibi listeleri olduğunu
söyleyerek bu malzemelerin hepsinin sahibinin
olduğunu söyledi. Kadının ve etraftaki birkaç
kişinin ısrarları üzerine görevli kendisine
gösterilen eve doğru ilerleyip, küçük bir bahçeye
açılan tahta kapısını aralayarak bahçeden
içeri girdi. Bahçeden içeri girdiği anda
sanki yalnızlık ve terk edilmişliğin acı burukluğunu
taşıyan bir esintinin yüzünü kestiğini
hissetti. Bu ürkeklik ve duygu haliyle karşısında
duran soluk mavi kapıyı çaldı. Kapı geçten
geç yaşı 70-80 arası olan bir kadın
tarafından açıldı. Ve görevli “ Esselamüaleyküm
anacığım. Nasılsın?”
Deyince Kadın “ Sen
kimsin? ben seni
tanıyamadım.” dedi. Görevli
“ Adım Salih.Ben de senin bir oğlunum
farzet.” Kadın “ Sen
benim oğlum olamazsın! Şayet
oğlum olsaydın bu zamana kadar
neredeydin?” deyince Salih biraz
durdu ve yutkundu. “ Affet teyzeciğim.
Bir ihtiyacın var mı diye sormaya
geldim.” Kadın “ Oğlum
işte evim! içeri gir bak! mutfakta bir
avuç bulgurdan başka hiçbir şey
yok. Komşular bana birşeyler getirirlerse
ne âla. Başkada hiçbir şeyim yok. Öyle
ki ben üç gündür sadece su ile oruç tutuyorum.”
Deyince Salih’ in gözleri buğulandı.
İçten içe “ Ya Rabbi bizi affet!” Dedi. Kadın
devam ederek şöyle söyledi: “ Artık o kadar
naçar oldum ki dün akşam Allah ile pazarlık
yaptım. Dedim ki ben üç gündür sadece suyla
oruç tutuyorum. Elim ayağım tutmuyor ki
kendime bir meşgale bulup, iaşemi temin
edeyim.Bana rızık göndermezsen artık ben
oruç tutmayacağım.” Salih’ in buğulanan
gözleri şimdi adeta bir sel olmuşçasına çağlamış,
oluk gibi yaş dökmekteydi. Ve titrek sesiyle
“ Anacağım; Allah, beni gönderdi
sana!” Diyerek kamyonetten bir çuvalı kapdığı
gibi Yaşlı kadının evine bıraktı.
Sadece çuvalı bıraktığı bu evden hikmeti
ve gayreti yüklenerek feyiz deryasına
gark olarak ayrıldı ve Salih, yaşlı kadın vefat
edinceye kadar hep yanında oldu. Tüm ihtiyaçlarını
giderdi. Hakkın halifesi olmak şuuru
bu olsa gerekti. Yaptıklarıyla Hakkın katında
Salihler arasında zikredilmek adına bir ömür
sürdü Salih. Ta ki “ Er kişi Niyetine!” hitabına
muhatap olarak musallada uzandığı şu ana
kadar... Allah rahmetiyle muamele eylesin.
Selam ve dua ile...

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.