Surenin bu bölümünde Hz. İbrahim ve kavminden örnek verilerek şöyle buyrulmuştur.
“İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” demişlerdi. Yalnız İbrahim’in, babasına, “Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez” sözü başka. Onlar şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” Mümtehine/4
“Gerçekten sizin için İbrahim'de ve beraberindekilerde güzel bir örnek vardır.” Şirk ve küfürden uzak kalmakla muhabbet ve buğzun sırf Allah için olmasını tevhidin en mühim esaslarından kabul eden bu kıssa, Allah yolunda cihad için çıkan müminlere yukarıda verilen talimatı belgelemek ve te'kid etmek için geçmişten alınacak ibretlerin ve misallerin en güzelini kısaca zikretmiştir.
Hz. İbrahim (as) ve onun yolundan gidenlerde Müminler için güzel bir örnek vardır. Ancak İbrahim (as)ın babası için söylediği söz bu örneklikten müstesnadır. Malumdur ki İbrahim (as)ın babası putperest bir kimseydi. İbrahim (as) onun iman etmesini istiyordu.
Bu ayetin dışında bazı ayetlerde de İbrahim (as)ın babası için mağfiret vaadi geçmektedir.
Bu konuya son nokta ise “İbrahim'in babasına dua etmesi, sadece ona yaptığı bir vaadden ötürü idi. Fakat onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine belli olunca ondan uzak durdu.” (Berae, 9/114) ayetinden anlaşıldığı üzere babasının bir Allah düşmanı olduğu kendisine belli olduktan sonra ondan uzak durmuştur.
İbrahim (as)ın örnekliği altıncı ayetle pekiştirilmektedir.
“Andolsun, onlarda (İbrahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.” Mümtehine/6
Müminlerin, Mekkeli müşriklerle ilişkilerinin sıradaki ayetlerde net bir şekilde nasıl olması gerektiği emredilmektedir.
“Ola ki Allah sizinle, içlerinden düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. Allah, hakkıyla gücü yetendir. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” Mümtehine/7
Hali hazırda Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında bir düşmanlık bir husumet mevcut. Bu bilinen bir gerçektir. Ama bu düşmanlık ebedi sürmeyebilir. Yüce Allah iki grup arasına bir sevgi bir yakınlık koyabilir. Nitekim Mekke’nin fethinden sonra bu yakınlık gerçekleşmiş birçok müşrik iman etmiş ve Müslüman olmuştur.
Bu ayette olduğu gibi sonraki iki ayette de Yüce Allah (cc) Müslümanların yapması gerekenleri bildirmektedir.
“Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.” Mümtehine/8
“Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” Mümtehine/9
Taberi sekizinci ayeti şöyle tefsir etmiştir.
Burada verilmek istenen mesaj belirli olaylarla sınırlı değildir, ayette yer alan olumsuz nitelikler kapsamına girmedikçe hangi dine mensup ve hangi etnik kökenden olursa olsun uluslararası toplumun bütün üyeleriyle iyilik ve adalet esasına dayalı ilişkiler kurulabilir, bu hükümle ilgili nesih iddialarının da dayanağı yoktur (XXVIII, 65-66).
Aslolan barış halidir ve dostane ilişkilerin sağlıklı yürüyebilmesi için şu iki şarta titizlikle uyulması gerekir:
a) İyi niyetli olma ve bunun ilişkilere yansıtılması,
b) Bu alanda yapılacak düzenleme ve uygulamalarda, aynı şekilde herhangi bir ihtilâf çıkması durumunda adalet ve hakkaniyetin esas alınması.
Sıradaki ayetler Müslüman ve müşrik kadınların durumunu bizlere bildirmektedir. Şöyle ki;
“Ey iman edenler! Mü’min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin.
Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin.
Çünkü Müslüman hanımlar kâfirlere helâl değillerdir. Kâfirler de Müslüman hanımlara helâl olmazlar.
Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur.
Müşrik karılarınızın nikâhlarına tutunmayın. (Zira bu nikâhlar ortadan kalkmıştır.) Onlara harcadığınız mehri, (evlendikleri kâfir kocalarından) isteyin.
Kâfirler de (İslâm’ı kabul eden ve sizinle evlenen eski hanımlarına) harcamış oldukları mehri (sizden) istesinler.
Bu, Allah’ın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Mümtehine/10
Hicretin altıncı yılında yapılan Hudeybiye barış antlaşması beşinci maddesinde, kureyşten kaçıp Müslümanlara sığınınlar geri iade edilecekti.
Müslümanlara oldukça ağır gelen bu şarta Hz. Peygamber (sav) titizlikle riayet ediyordu. Fakat iki kadının Mekke’den kaçıp Resûlullah’a sığınması, yeni bir problem ortaya çıkarmıştı.
Zira antlaşmada sadece erkek göçmenler konuşulup hükme bağlanmıştı. Bu ayetler kadın göçmenlerin kabul edilmesi ve inkârcı tarafa iade edilmemesi hükmünü getirdi.
Hz. Peygamber (sav) kadınların antlaşma kapsamında olmadıklarını hatırlatarak bu hükmü uygulayınca Kureyşliler bir itirazda bulunmadılar (Muhammed Hamîdullah, “Hudeybiye Antlaşması”, DİA, XVIII, 299).
Ayet-i kerime de işte bu kadınların durumlarının çeşitli yönleriyle nasıl olacağı müminlere emredilmektedir.
Diğer bir konuda şöyle buyrulmaktadır: “Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız, eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin ve inandığınız Allah’a karşı gelmekten sakının.” Mümtehine/11
On ikinci ayette ise kadınların Efendimiz (sav)e biat şekli ve konuları bildirilmektedir.
“Ey Peygamber! Mü’min kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda sana biat etmek üzere geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile.
Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Mümtehine/12
Surenin son ayetinde de müminlere bir ikaz ve tembih mevcuttur.
“Ey iman edenler! Kendilerine Allah’ın gazap ettiği, kabirlerdeki kâfirlerin ümit kestikleri gibi tamamen ahiretten ümitlerini kesmiş bir toplumu dost edinmeyin.” Mümtehine/13
Selam ve
dua ile