MÜDDESSİR SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI

Surenin tanıtımı
Mushaf’taki sıralamada yetmiş dördüncü, iniş
sırasına göre dördüncü suredir. Müzzemmil süresinden
sonra, Fatiha süresinden önce Mekke’de
inmiştir. Müzzemmil suresinden önce indiğini söyleyenlerde
vardır. (bk. İbn Âşûr, XXIX, 292).
Sure adını birinci ayette geçen ve “bürünüp
sarınan” anlamına gelen Müddessir kelimesinden
almıştır.
Müddessir suresi elli altı ayettir.
En sahih rivayete göre başından, “fehcur”
“sakın” ayetine kadar beş ayet Müzzemmil suresinden
önce inmiştir.
Ayrıca; “Onun üzerinde on dokuz bekçi
vardır…” ve “Biz onların sayılarını… kılmadık.”
ayetlerinin Medine’de indiği de rivayet edilmiştir.
ELMALILI TEFSİRİ
Bu surenin önceki sureyle üç bakımdan ilişkisi
vardır:
1- Her iki sure de Peygamber’e bir nida ile
başlamak gibi ortak bir özelliğe sahiptir.
2- Her iki surenin de baş tarafları aynı kıssa
hakkında inmiştir. Müd-dessir suresi, Müzzemmil
suresinin akabinde inmiştir.
3- Bundan önceki sure gece namazı (Teheccüd)
kılmak emri ile başlamıştır. Bu da davetçiyi
ruhen vazifesine hazırlamak içindir. Bu sure ise
başkasını uyarmayı emir ile başlamaktadır. Bu da
davetini kendisinin dışındakilere anlatıp ifade etmesi
demektir.
Surenin konuları
Bu surenin temel konuları şunlardır:
Peygambere gelen ilk emirler, İnanmayanların
doğru düşünememeleri, Kıyamet tasvirleri, Cehennem
tasvirleri, Cehennemin on dokuz melek
bekçisi ve kâfirlerin sıfatlarını anlatmaktadır.
Müddessir suresini daha iyi anlayabilmek için,
sureden bazı ayetleri yazıma alarak birlikte tefekkür
edelim inşallah.
Surenin ilk ayetleri Peygamber (sav)e hitaptır.
“Ey örtünüp bürünen (Peygamber!) Kalk
da uyar. Rabbini yücelt. Nefsini arındır.
Şirkten uzak dur.” Müddessir/1-5
Hz. Peygamber (sav) Hira mağarasında vahiy
meleğinin sesini işitip kendisini de görünce korkusundan
titremeye başlamış, hemen ailesine gelerek
“Beni örtün, beni örtün!” demiş; onlar da
üzerine bir örtü örtmüşler ve serin su serpmişlerdi.
Bunun ardından, “Ey örtüsüne bürünen!”
hitabıyla başlayan Müddessir sûresinin ilk beş ayeti
inmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 74/1-5).
Bununla birlikte “örtüsüne bürünen” ifadesine
mecaz olarak “peygamberlik kisvesine
bürünen, bu ağır görevi yüklenen” anlamları
da verilmiştir (Râzî, XXX, 190; Şevkânî, V, 373;
İbn Âşûr, XXIX, 294).
“Kalk, uyar” emri Muhammed aleyhisselâmın,
peygamber olarak tevhid dinini ve Allah’ın
mesajlarını insanlığa tebliğ etmekle görevlendirilişinin
ilânıdır.
Resûlullah Efendimiz (sav) bu emri aldıktan
sonra insanları tevhid dinine çağırmaya başlamış,
son nefesine kadar da bu görevini sürdürmüştür.
“Sadece rabbinin büyüklüğünü dile getir”
emri, tevhid dininin en önemli unsuru olan
“Allah’ın birliğine iman ve O’na
kulluk” esasını ortaya koymaktadır.
İslâm’ın bu temel ilkesinin hemen
ardından gelen “Elbiseni temiz
tut” emri ise Hz. Peygamber
(sav)’in maddî olarak elbisesini necâset
vb. pisliklerden temiz tutması,
mânevî olarak da güzel ahlâkla bağdaşmayan
davranışlardan ve günahlardan
nefsini arındırması anlamında
yorumlanmıştır (Zemahşerî, IV, 180-
181).
Ayetteki siyâb (elbise) kelimesinin
mecaz olarak kullanıldığını belirten
ve bu kelimeye “amel, kalp,
nefis, beden, aile, din, ahlâk”
gibi farklı mânalar veren başka müfessirler
de olmuştur (bk. Şevkânî, V,
374).
Buradaki temizlik maddî mânada alındığında
“elbise” bir örnek olup genel olarak beden temizliğinin,
kezâ ev bark, mâbed vb. özel veya ortak
alanların temizliğinin de bu buyruğun kapsamına
girdiğinde kuşku yoktur.
5. ayette “Her türlü pislikten uzak dur”
diye çevrilen cümlede dış temizlikten sonra inanç
ve ahlâk temizliğini, iç arınmayı vurgulamaktadır.
Sonuç olarak bu iki ayette, son derece veciz
bir üslûpla, Hz. Peygamber(sav)’e ve onun şahsında
Müslümanlara hem maddî hem de mânevî temizlik
emredilmiş olup, bu buyruğun daha ilk inen
ve Hz. Peygamber (sav)’i risâlet görevine hazırlayan
ayetlerde yer alması son derece anlamlıdır.
Devamla gelen emirler şöyledir.
“İyiliği, daha fazlasını bekleyerek (bir
kazanç elde etmek için) yapma. Rabbinin
rızasına ermek için sabret.” Müddessir/6-7
Müfessirler; altıncı ayeti farklı anlamlarda yorumlamışlardır:
a) Ey Peygamber! Sakın şerefli ve değerli peygamberlik
vazifesinin külfet ve meşakkatini çok
görme, bunlara gönül rızası ile katlan;
b) Karşılığında daha fazlasını bekleyerek iyilik
etme.
Şevkânî’ye göre yüce ahlâk sahibi peygamberin
böyle bir davranışta bulunması ona haram
kılınmıştır; ancak ümmeti için mubahtır (bk. V,
374-375).
c) Fakir fukaraya yaptığın yardımı çok görme,
fakirleşmekten korkmayan kimselerin verdiği gibi
sen de çokça ver (İbn Âşûr, XXIX, 298).
Yedinci ayette Hz. Peygamber (sav)’in, insanlığı
uyarma görevini yerine getirirken birçok
sıkıntı ile karşı karşıya kalacağına işaret edilmiş ve
Allah’ın rızâsını kazanmak için bu sıkıntılara sabretmesi
emredilmiştir.
Sıradaki ayetlerde sur’a üfleme kıyametin başlaması
bildirilmektedir.
“Sûr’a üfürüldüğü zaman
var ya; işte o gün çetin bir gündür.”
Müddessir/8-9
F.RAZİ şöyle tefsir etmiştir bu iki
ayeti;
Cenâb-ı Hak sanki şöyle buyurmaktadır:
“Onların eziyetlerine
sabret. Çünkü onların önünde,
bu eziyetlerinin cezasını çekecekleri
zor bir gün vardır. Sen
de o günde, onların eziyetlerine
sabrının mükâfatını göreceksin.”
Bu Efendimiz (sav)e karşı her
türlü kötülüğü yapanların akıbetidir.
Âlimler, o boruya (sûra) bu üflenişin,
ilk nefha (üfleniş) mi, yoksa
ikincisi mi olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir?
Birinci Görüş: Bahsedilen üfleniş, ilk nefhadır.
Halîmî, Kitabu’l-Minhâc’ında şöyle der: “Allah
Teâlâ, sûra, sûr ve nâhur diye iki isim verdi.
Müfessirlerin görüşü, buradaki “nahûr”un da
“sûr” olduğu şeklindedir.
“Sûr”un, kendisine her iki nefhanın da üflendiğine
şüphe yoktur. Çünkü insanları öldürmek
için olan nefha, diriltmek için olan nefhadan (üfleyişten)
başkadır.
Hadislerde şu yer almıştır. O sûr’da bütün ruhlar
sayısınca delikler vardır. Ruhlar, ikinci üfleyişte,
sûrun bu deliklerinde bulunurlar, dolayısıyla da,
ona üflendiğinde, herbir delikte, bedenine doğru
çıkıp giden bir ruh çıkar. Dolayısıyla o beden, Allah’ın
izniyle yeniden hayat bulur.
Binaenaleyh bu sûrun, birisi “nahr”, diğerini
“nefh” edilmek üzere iki aleti bulunabilir.
Şu halde o sûra, bütün canlıları öldürmek için
nefhedildiğinde (üflendiğinde), çıkacak sayha ve
sesin, daha şiddetli ve daha korkunç olması için,
“nahr” ve “nefh” birlikte yapılmış olur.
Ama ona, diriltmek için üflendiğinde ise,
“nahr” edilmez, sadece “nefh” ile yetinilir. Çünkü
bunun gayesi, o ruhları, sûrun deliklerinden,
bedenlerine göndermektedir, yoksa o ruhları bedenlerinden
çıkarmak değildir.
Konuyla alakalı başkaca görüşlerde mevcuttur.
Konumuzu dağıtacağından bunları yazıma almadım.
Doğruyu Allah bilir.
Selam ve dua ile.