Yüce Allah (cc) bazı varlıklar üzerine yemin
ederek, uyarıcı hakkında dikkat çekerek
şöyle buyurmuştur.
“Hayır, (öğüt almazlar.) Aya,
çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında
sabaha andolsun ki o (cehennem) insan
için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak
isteyenler için uyarıcı olarak elbette en
büyük bir şeydir.” Müddessir/32-37
(Kella); Hayır, yok öyle şey herkes için ayrı bir
öğüt, ayrı bir kitap gelmesine ihtimal yok. Bununla
beraber öyle de olsa yine gelmezler.
Doğrusu onlar, ahiretten korkmuyorlar. Bu
çağrı ve öğütü kabul etmeyenlere sonunda ceza
verileceğine inanmıyor, sonunu saymıyorlar.
Hayır, iş zannettikleri gibi değil korkunç bir
ahiret var. İşte o bir öğüttür, bir uyarı, bir hatırlatmadır.
“Artık her kim isterse düşünsün”
içeriğini anlasın, gereğine göre hareket etsin.
Bununla beraber Allah dilemeyince düşünmezler.
Korkulacak olan da, bağışlayacak olan da
odur. Azabından korkulup korunulacak olan da
O, bağışlayacak da O’dur.
Ondan korkmayan ne ahirette ne dünyada
hiçbir şeyden korkmaz, korunmaz; O’ndan başkası
da ne günahları bağışlayabilir, ne koruyabilir.
Onun için her hikmetin başı Allah korkusu,
Allah sevgisidir. İmam Ahmed, Tirmizi, Nesai, İbn
Mace, Hâkim ve daha başkaları Hz. Enes’ten şöyle
rivayet etmişlerdir:
Hz. Peygamber (sav) bu ayeti okudu da dedi
ki:
Rabbiniz şöyle buyurdu; “Ben korkulacak,
korkulup himayesine sığınılacak olanım.
Benimle beraber başka bir ilah yapılmasın.
Her kim benden korkar da benimle beraber
başka bir ilah tutmazsa onu bağışlayacak
olan benim.”
36. ayette insanlık için uyarıcı olduğu bildirilen
şeyin “cehennem, Kur’an, peygamber”
olduğu yönünde farklı görüşler vardır (Şevkânî, V,
382).
Sıradaki ayetlerde iman ve inkâr konusunda
yapılan tercihin sonuçları anlatılmaktadır.
“Herkes kazandığına karşılık bir rehindir. Ancak
ahiret mutluluğuna eren kimseler başka. Onlar
cennetlerdedirler.
Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar
ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme)
ne soktu?”
Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan
değildik. Yoksula yedirmezdik. Batıla
dalanlarla birlikte biz de dalardık. Ceza gününü
de yalanlıyorduk. Nihayet ölüm bize
gelip çattı.”
Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.”
Müddessir/38-48
Bu ayetlerde kişinin tercihine göre cennetteki
nimetlere kavuşacağı veya cehennemdeki azaba
sürükleneceği bildirilmektedir.
38. âyetle her nefsin yaptıklarına karşılık rehin
olarak tutulması, sorumluluğun ferdî
olduğunu, her insanın dünyadaki
iman ve itaatine göre hesap gününde
ödül veya ceza alacağını, geleceğinin,
yani kendini rehin olmaktan
kurtarmanın buna bağlı olduğunu
ifade eder.
Kısacası insana ebedî kurtuluşu
sağlayacak olan da onu ebedî felâkete
götürecek olan da benimsediği
inancın doğruluğu veya yanlışlığı,
amellerinin ilâhî iradeye uygun veya
aykırı oluşudur.
İnancı bâtıl, ameli bozuk olanı
en yakınları bile kurtaramaz; nitekim
Hz. Nûh öz oğlunu, Hz. İbrahim öz
babasını kurtaramamıştır (bk. Hûd
11/45-46; Tevbe 9/114).
Ayette belirtilen Ashab-ı yemin
kimlerdir:
Müfessirler bu deyimi, “ahirette amel defterleri
sağ taraflarından verilenler, müminler,
Müslümanların çocukları, melekler, Hz.
Âdem’in sağ tarafında bulunanlar, dünyada
hayırlı işler yapanlar, dürüst, erdemli ve
kutsanmış kimseler” gibi farklı şekillerde yorumlamışlardır
(Râzî, XXX, 210; İbn Âşûr, XXIX,
325; Esed, III, 1208).
Kısaca bunlar; Allah’ın iradesine uygun bir
inanç ve amel çizgisi benimseyip hayat boyunca
bu çizgide sebat eden müminlerdir.
Nitekim 43-47. ayetlerde sıralanan günahkârların
özellikleri, bir bakıma ashâbül-yemîn deyimiyle
ne kastedildiğine de işaret etmektedir.
Buna göre ashâbül-yemîn hayatlarının sonuna
kadar namazlarını kılar, yoksulu doyurur, bâtıla
dalanlardan uzak durur, ceza gününe inanırlar.
Buradaki namaz, Allah’a iman ve itaati, yoksulu
doyurma yaratılmışlara şefkat ve merhameti,
imkânları olmayanlarla paylaşmayı; bâtıla dalanlardan
uzak olma, daima hakka inanma, hak ölçülerine
göre yaşama, hakkı ve haklıyı destekleme,
haksızın karşısında olmayı
Ceza gününe inanma ise hayatının bütün anlarında,
her türlü karar, tercih ve eylemlerini Allah’ın
huzurunda sorguya çekilip bunların tek tek
hesabını vereceğini bilerek yaşamayı ifade eder.
“Şefaatçilerin şefaati inkârcılara fayda
vermez” meâlindeki cümle şefaatin varlığını göstermekte
ve kıyamet gününde başkalarına şefaat
edilebileceğini ima etmektedir.
Sıradaki ayetlerde yapılan benzetme, inkârcıların
peygamber ve onun mesajı karşısında gösterdikleri
tepkinin normal bir insandan beklenmeyecek
kadar bilinçsiz, ahmakça, kaba ve edep dışı
olduğunu ortaya koymaktadır.
“Böyle iken onlara ne oluyor
da, öğütten yüz çeviriyorlar? Onlar
sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler.
Hatta onlardan her bir kişi, kendisine
açılmış sahifeler verilmesini
istiyor.
Hayır, hayır! Onlar ahiretten
korkmuyorlar.” Müddessir/49-53
Tefsirlerde anlatıldığına göre
Ebû Cehil ve yandaşlarından bir
grup Hz. Peygamber’e hitaben,
“Allah’tan, her birimizin adına
yazılmış olup sana tâbi olmamızı
emreden bir kitap, bir
belge getirmedikçe sana iman
etmeyiz” demişlerdi.
52. âyet onların bu isteklerini
dile getirmektedir (Zemahşerî, IV, 188; İbn Âşûr,
XXIX, 331).
53. âyete göre onların bu olumsuz tavırlarının
asıl sebebi ahirete inanmamalarıdır. Çünkü ahirette
herkes dünyada yapıp ettiklerinden dolayı sorguya
çekilecektir.
Müddessir suresi şu ayetlerle sona ermektedir.
“Hayır, düşündükleri gibi değil! Şüphesiz bu
(Kur’an) bir uyarıdır. Artık kim dilerse ondan öğüt
alır.
Bununla beraber, Allah dilemedikçe öğüt alamazlar.
O takvaya (kendisine karşı gelmekten sakınılmaya)
ehil olandır, bağışlamaya ehil olandır.”
Müddessir/54-56
Öğüt ve uyarı olduğu belirtilen şey Kur’an
ayetleridir.
55. ayette samimiyet ve iyi niyetle öğüt almak,
gerçeği bulmak isteyenlerin, aradıklarını Kur’an’da
bulacakları bildirilmiştir.
Kuşkusuz her şey Allah’ın dilemesine, izin ve
imkân vermesine bağlıdır. Ama Allah iyilik dileyen
için iyiliği, kötülük dileyen için de kötülüğü murat
edip yaratmaktadır, uyguladığı kural budur.
Ayetler uyarıcı olarak Kur’an’ın gönderildiğini
ifade ettiği gibi başka kitap gönderilmeyeceğine,
dünya ve âhiret mutluluğu için Kur’an’ın yeterli olduğuna
da işaret etmektedir. Doğruyu Allah bilir.
Selam ve dua ile.