MÜDDESSİR SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI - 2

Müfessirler sıradaki ayetlerin Mekkeli
müşrik Velîd b. Mugire hakkında indiğini
rivayet etmişlerdir. (Taberî, XXIX,
96; Şevkânî, V, 376).
“Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak.
Ona bol mal ve gözü önünde duran oğullar
verdim. Kendisine alabildiğine imkânlar
sağladım. Sonra da o hırsla daha da artırmamı
umar. Hayır, umduğu gibi olmayacak.
Çünkü o, bizim ayetlerimize karşı inatçıdır.
Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım.”
Müddessir/11-17
Velîd, Kureyş’in ileri gelenlerinden olup çok
sayıda oğulları vardı ve oldukça zengindi; buna
rağmen Allah’ın kendisine lütfettiği nimetlere şükredecek
yerde hem Allah’a hem de peygambere
karşı nankörlük etmiş, İslâm’ı boğmak isteyenlere
öncülük edenlerden olmuştu.
Allah Teâlâ’nın “Yarattığım şahsı tek başına
bana bırak” meâlindeki buyruğu iki türlü
yorumlanmıştır:
a) Anasının karnında âciz ve tek başına bir durumda
yarattığım o şahsı bana bırak, senin onunla
uğraşmana gerek yok, ben onun cezasını veririm.
b) Onu tek başına benimle baş başa bırak; ben
onun hakkından gelir ve gereken cezayı veririm
(bk. Şevkânî, V, 376).
Ayet genel bir mana ifade ederken de şöyle
yorumlanabilir.
Sıradan birinin alelâde yardım ve iyiliğine bile
minnettar olup teşekkür ederken.
Varlığımızı, hayatımızı, sahip olduğumuz, yararlandığımız
her türlü maddî ve mânevî nimet ve
imkânları lütfeden Allah’a minnettar olmamak,
şükretmemek, ibadet ve itaat etmemek büyük bir
nankörlüktür.
Özellikle Allah’ın varlığını ve birliğini tanımamaktan
da öte giderek inkâr, şirk ve zulüm hareketlerine
öncülük etmek bütün nankörlüklerin ve
haksızlıkların en ağırı, en vahimidir. Allah (cc) muhafaza
buyursun.
Rivayete göre Müşrikler Efendimiz (sav) ve
Kur’an hakkında Velide sormuşlar oda aşağıdaki
ayetlerdeki gibi ifadelerle müşrikleri yönlendirmiş.
“Çünkü o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.
Kahrolası nasıl da ölçtü biçti! Yine kahrolası,
nasıl ölçtü biçti! Sonra (Kur’an hakkında)
derin derin düşündü. Sonra yüzünü ekşitti,
kaşlarını çattı. Sonra arkasını döndü
ve büyüklük taslayıp şöyle dedi: “Bu, ancak
nakledile gelen bir sihirdir.” “Bu, ancak insan sözüdür.”
Ben onu “Sekar”a (cehenneme) sokacağım.
Sekar’ın ne olduğunu sen ne bileceksin? Geride
bir şey koymaz, bırakmaz. Derileri
kavurur. Üzerinde on dokuz (görevli
melek) vardır.” Müddessir/18-30
Rivayete göre müşrikler Hz.
Peygamber (sav)’e ve tebliğ ettiği
Kur’an’a karşı nasıl bir tavır takınmaları
gerektiğini Velîd b. Mugire’ye
sormuşlar, o da düşünüp taşındıktan
sonra Hz. Peygamber (sav)’in bir sihirbaz,
Kur’an’ın da önceki sihirbazlardan
intikal eden bir sihir, bir beşer
sözü olduğunu insanlar arasında
yaymalarını tavsiye etmiştir.
İşte 18-25. ayetlerde Velîd b. Mugire
örneğinde Kur’an’a karşı benzer
şekilde inkârcı tutum sergileyenler
kınanmış; 26-30. ayetlerde ise hak
ettikleri uhrevî ceza özetlenmiştir.
26. ayette geçen “sekar” kelimesi ateşin
isimlerinden olup cehennemin ağır cezalık kısımlarından
birini ifade ettiği belirtilir (bk. Şevkânî, V,
377).
27-28. ayetler ise sekar hakkında, “hiçbir
şeye acımayan, içine atılanları yakan ve insanın
derisini kavuran korkunç bir yer” şeklinde
detaylar verilmektedir.
“İnsanları kavurur” diye çevrilen 29. âyete
“insanlara görünür” şeklinde de mâna verilmiştir
(Zemahşerî, IV, 183).
Aynı âyet, “Cehennem, orayı hak eden
insana kendini gösteren bir tablo, bir aynadır”
şeklinde de anlaşılabilir.
Müfessirler, 30. ayetteki “on dokuz” sayısını
“cehennemde görevlendirilmiş olan on
dokuz melek; meleklerden on dokuz grup;
on dokuz saf; her birinin emrinde bir grup
melek bulunan on dokuz yönetici melek”
şekillerinde yorumlamışlardır (Zemahşerî, IV, 184;
Şevkânî, V, 378; İbn Âşûr, XXIX, 298).
Müşrikler otuzuncu ayette belirtilen on dokuz
meleği küçümseyince Yüce Allah (cc) otuz birinci
ayette şöyle buyurmaktadır.
“Biz, cehennemin görevlilerini ancak
meleklerden kıldık. Onların sayısını inkâr
edenler için bir imtihan vesilesi yaptık
ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak
bilsinler, iman edenlerin imanı artsın,
kendilerine kitap verilenler ve
mü’minler şüpheye düşmesin,
kalplerinde bir hastalık bulunanlar
ile kâfirler, “Allah, örnek
olarak bununla neyi anlatmak istedi”
desinler.
İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır,
dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin
ordularını ancak kendisi bilir.
Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır.”
Müddessir/31
Bir önceki âyet indiğinde müşrikler,
alay yollu sözlerle kendilerinin
kalabalık bir topluluk olduğunu,
dolayısıyla on dokuz bekçinin güç
yetirip onları cehenneme atamayacağını
söylemişlerdi.
Ardından gelen bu âyetle cehennem işlerine
bakmakla meleklerin görevlendirildiği bildirilerek
onların meleklere güç yetirmelerinin mümkün olmadığına
dikkat çekilmiştir.
Aslında inkârcıların hepsi bir araya gelse bir
meleğe bile güçleri yetmez.
Ayette on dokuz sayısının verilmesi sadece bir
imtihan vesilesi olarak gösterilmiştir.
“Kalplerinde hastalık bulunanların kimler olduğuna
dair iki farklı görüş vardır:
a) Bunlar münafıklardır; her ne kadar Mekke
döneminde münafık yok idiyse de âyet ileride
böyle bir grubun ortaya çıkacağını haber vermiştir.
Nitekim Medine döneminde önemli bir münafıklar
grubu vardı.
b) Bunlar Hz. Peygamber (sav)’e iman edip
etmeme hususunda tereddütte kalan müşriklerdir
(Râzî, XXX, 207; Şevkânî, V, 380).
Selam ve dua ile.