MONOLOG ÖĞRETMEN

Bir öğretmen içine yöneldi ve şunları yaşadı; Bu hafta bir öğretmenler gününü daha idrak ettik idrakinde olunamayan öğretmenlerimizin! Çiçekler, temenniler, tebessümler birbiri ardınca geldi. Yani ritüellerin hemen hepsi yaşandı ve bitti. Bu özel güne yönelik hazırlanan kısa videolarda “Neden öğretmen oldunuz?” şeklinde sorular ile muhatap olduk. Olduğunu bilen, bildiğini olan bir edayla nitelikli cevaplarla dolu hoş bir video da oluştu. Herkes haklı olarak bir kahraman edasıyla yanıtladı neden öğretmen olduğunu. Yorulmadan ve yılmadan cevapladık herkesten gelen her soruyu da askıda kaldı bazı anlatmak istediklerimiz dinlenilmesi gerekenlerimiz... Bir güne sıkıştırılan hatırlanılmışlık “Hatırlanmazsa ayıp olur.” kabilinde üst üste ikramlarla suni bir şekilde geçti gitti. Bardaklar, kalemler, süslü kelamlar. Geldiğinde son derece canlı olan ve biz öğretmenlerle vakit geçirdikten sonra solgunlaşan çiçeklerimiz sıkıntılarımızı özetleyiverdi. Hepimiz birer çiçek bakmayın solgun olduğumuza... İstikbal bize emanet de ya biz? Bekledik ki beklentilerimiz sorulur. Sorulmadı! Bilakis tenezzül edip kimse yorulmadı. “Dünya’nın parasını alıyorlar kardeşim! Dedi. Paranın Dünyasını edinmiş bir oluşum (!) “O yorulmasın da ben mi yorulayım! O çekmesin de ben mi çekeyim!” dedi çekememezliğinden… Böylelikle insanın sadece mırıldayanının olmadığını, hırlayanının da olduğunu görmüştü öğretmen(!) Tebessüm dağıtıyordu yine de istikbalin mimarı içindeki vaveylaları bir kenara bırakarak… Ağladı içine yine… Anlayışı temsil ediyordu sonuçta. Ve insan yetiştiriyordu… Ritüeller bile mutlu olmasına yetiyordu. Hem yetinmeyip ne yapacaktı yetinmeyi öğretendi sonuçta. Tüm öğrettikleri ile imtihan ediliyordu. Sonuçta imtihan da onun işiydi… Herşeyi öğreten; Herşeyin herşeyinden sorumluydu... Tuhaf bir şekilde Anadolu’da başka toplumların kahramanlarını izliyor ve onlar gibi yaşamaya çalışıyorduk. Bunları çocukluğumuzda çokça izlemiş ve kahramanlık denilince aklımıza Metehan-Barbaros- Fatih-Seyit Onbaşı, Osmanlı Venedik savaşında mora yarımadası’nda Venedik gemilerini ve kendi gemisini yakarak şehit olan Burak Reis gibi nice kahramanlarımızı bırakıp, bizlere adeta dikte edilen Batman-Superman- Spider Man- Iran Man- Heman gibi başka toplumlara ait kahraman müsveddelerini izleyip durduk. Okunuşlarının sonu “men” olduklarından dolayı öğretmen ifadesiyle bir bağ kurmuştuk çoktan... Sonuçta hepsinin “Dünya’yı kurtarmak!” amacında olduğunu bildiğimiz için bize en yakın “men” bizce dünyayı kurtaracağına inandığımız öğret-menimizdi. Evet, öğretmenimizden daha iyi dünyayı kim kurtarabilirdi ki! Öğretmenimizi böyle biliyorduk. Ve büyüdükçe asıl kahramanın öğretmenin ta kendisi olduğunu anladık. Fakat Öğretmen dünyayı kurtarıyordu da Dünya öğretmene yabancı kalmıştı… İnsanların yüzlerini ve gerçekleri büyüdükçe anlayan bizler bunu da büyüdükçe daha iyi anladık.Zaten biz büyüdükçe İnsanlar, insanlık küçüldü (!) gözlerimizden ve akıp gittiler oluşturdukları obsesif ve egoist sellerinde göz göre göre… Hak edilmesi gereken saygı-sevgi kavramlarını hak etmediklerine rağmen, gösterilmesini beklediler ısrarla ve tuhaf bir şekilde. Saygı-sevginin yevmiyesi hak ettiğini görmendir. Bu arada biz büyürken doğru söyleyen dokuz köyden kovuldu o sıralarda… Yanlışlık bir mizaç, patavatsızlık açık sözlülük gibi paradoxlarla karşımıza çıktı karşılaşmak istemediklerimizin pervasızlıklarıyla… Anlam kaygısı yaşadık, kaygısızca yaşayan anlamsızlardan… “ Ne tutulur telimiz ne tutacak elimiz kalmadı büyüdükçe tutunamayanlardan olduk... Tutunamadık...Tüm süper kahramanları “süpür kahramanları!” diye değiştirdi hayatın, ilimin ve inançlarımızın şematize ettiği gerçekler. Sadece onları mı? Hemen her şeyi sildik. Hayatımızda alabalık gibi dolaşanların hafızamız da kalabalık gibi dolaştıklarını anladık… Ve hayat bizim gönül dünyamıza, dimağımıza yeni kayıt ettiklerimiz için “Farklı kaydet” diye bir alternatifi gösterdi... Kimini “tuhaf oluşum” kimini “geri dönüşüm” kutusuna aktarmamız gerektiğini de öğrendik bu bakış açısıyla. İşte böyle giriftlerin içerisinden Öğret-Men diye tanımlanan ve isimlendirilen bir kahraman olarak kendimizi kurtardık en büyük kahramanlığımız da işe kendimizi kurtararak başlamamız oldu. Selam ve dua ile...