MİZANI OLMAYANIN, İZ’AN’I OLMAZ.

Olmadık iletişim kaynak ve kanallarına sahip olduğumuz bir dönemde yaşadığımızı düşündünüz mü hiç? İletişimde bu kadar zengin olduğumuz halde hiç olmadık iletişimsel bozukluk ve kopuklukları içerisinde barındıran sıkıntılı bir dönemde olduğumuza ne demeli..? Peki bu paradoksun nedeni ne olabilir? Her geçen gün yanlışa bulanmış İnsanların ne halde olduklarını muhtelif iletişim kaynaklarından (TV. Radyo, Telefon vs.) takip ettiğimiz ve adeta iliklerimize kadar yaşadığımız halde doğruyu uygulamaktaki basiretsizliğimizin ve tembelliğimizin nedeni ne ola ki?
Hayatımızda “Seviyesiz” bile demek istemediğimiz -içerisinde seviyeye ait bir ölçüt barındırmakta(!)- görüldüğünde “Sükut, ikrardandır.” limanına demir atmak istediğiniz o kadar yanlış ve yanlışlıklarla karşılaşıyorsunuz ki, anlatılamaz. Düşünceler önyargılı, mesnetsiz, empatiden, ben dilinden, adaletten uzak, söylemenin düşünmeden önce geldiğinin muteber olduğu, iz’an fukaralığının baş gösterdiği, haksızlığın kolgezdiği, mizanı (hak,adalet) çalışmadığından iz’an nı da çalışmayanların haysiyet ve şeref fukaralarına ipek döşekler serdiği bir toplumdan fayda görülebilir mi? “mal!mal!” diye şanlananların, sözüm ona mallaşanların topluma bir faydası olur mu? İnanıyoruz ki bunların tamamı bir hastalığın belirtisidir.Hem ne hastalık! Yüzlerce ilacın fayda veremeyeceği. Bu öyle bir hastalıktır ki, hasta olduğunu kabul etmemek gibi sendromları da içerisinde barındırmaktadır. Bu yönüyle çok tehlikelidir. Bir hasta düşünün ki, hastalığını kabul etmesin. Bu hasta nasıl tedavi edilebilir. Tedavi, hastanın öncelikle hastalığı kabul etmesiyle başlayan ve ilk adımın atıldığı bir süreçtir. Yani şifa için öncelikle hastalığı, düşkünlüğü, acziyeti, muhtaciyeti kabul etmek gerekmektedir. Büyükler “Şifahane-i hikmette sakim (hasta) isterler.” buyurmuşlardır. Hastalık; şifayı ararken, Şafi ‘yi bulmaya vesiledir. Demek ki bu metamorfoz da önce hastalığımızı kabul edeceğiz. Hastalığı kabul etmek hekimi ve şifayı da kabul etmektir. Umuttur. İçerisinde sıhhat muştusunu barındırmaktadır. Hekimin “Aç gel!” “Kıyafetlerinden arın!” telkinlerine uygun davrandığımız gibi kanaatle, gaflet ve varlık libasından arınarak ilahi müşahadeye hazırlık yaparak tedaviye başlayabilmeliyiz. Hastalığını kabul edenler ifade edildiği hal üzere gerekli telkin ve uyarıları uygulayarak çok çabuk zamanda şifaya kavuşmaktadır. Kulak tıkayıp hastalığını kabul etmeyenler ise naçar bir vaziyette kendi sonunu hızlandırmaktadır. Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi toplum birçok hastalıkla kıvranıp durmaktadır. Temennimiz gayretiyle Cenab-ı Hakk’a yönelen bireylerin, toplumu mamur etmesidir. Bunu nasıl sağlayabiliriz? Tabii ki inanç ve değer yargılarımızla. Örneğin; Bir AVM de yukarı çıkmak için yöneldiğimiz bir yürüyen merdiven nasıl ki yaklaştığımızda bizi algılayarak (kendimizi
farkettirmemiz sebebiyle- gayretimiz!!) sensörlerini harekete geçirip bizi istediğimiz yere çıkarıyorsa, La teşbih! Cenab-ı Hakk’ın hakikat merdivenlerine yönelmemizde onun kudretinin ve fevzinin idrakine varacağımız için idrak ve anlayışta yükselmemize vesile olacaktır. Böylelikle her türlü hastalıklardan ve risklerden uzak kalınacaktır. Küçük bir gayretle üstesinden gelebileceğimiz bu süreçte Cenab-ı Hak’tan kudret ve feyzinden hepimizi payidar eylemesini, tevfikine refik eylemesini hastalarımıza, hastalıklarımıza şifa lütfeylemesini niyaz ediyoruz.
Selam ve dua ile...