Bazı yazılar vardır ki, üzerinden yıllar da geçse tazeliğini, diriliğini yitirmezler.
Yıllar önce okuduğum ve zaman zaman yeniden yeniden okumaya çalıştığım bir yazı aşağıdaki.
Mesele sahibi olmanın ne demek olduğu anlatılıyor. Mesele sahibi olmanın aynı zamanda adamlık olduğunu…
Dücane Cündioğlu tarafından kaleme alınıp, tüm ‘mesele sahipleri’ne adanmış bir yazı..
Buyurun:
***
1. Mesele etmek tabiri, önemli veya lüzumlu olmadığı halde bir şeyle meşgul olmak, oşeyi takıntı haline getirmek anlamında kullanılır. Mesele etmek, âmiyâne tabirle, bir şeyi kafaya takmak demektir.
Sözgelimi Amaaan sende mesele ettiğin şeye de bak veya O da her şeyi kendisine mesele ediyor gibi ifadelerle söz konusu şeyin önemsenmemesi, ciddiye alınmaması gerektiği söylenmek istenir. Kılı kırk yarmak, titizlenmek, her şeyi ciddiye almak takıntılı olmakla eşdeğerdir ve burada olumsuzluk kişiseldir, zira rahatsızlık mesele eden kimseyle sınırlı olup başkaları sadece o kimsenin rahatsızlığından rahatsız olurlar.
Daha açıkçası insanlar bu tabiri kendileri için değil, başkaları için kullanırlar. Bu bakımdan mesele etmekte eğer mutlaka bir olumsuzluk aranacaksa, bu olumsuzluk başkalarınca görülen, öyle olduğu sanılan bir olumsuzluktur.
Sonuç: Bir şeyi mesele edenler sevilmez, onlara acınır.
2. Mesele çıkarmak ise bir şeyi mesele etmekten oldukça farklıdır. İlkinden farklı olan yönü, bir şeyi mesele eden o şeyi sadece kendisi için mesele haline getirirken, mesele çıkaran mesele ettiği şeyi başkalarının da meselesi haline getirir.
Mesele çıkarmak, bir bakıma ihtilaf konuları üretmektir, başkalarını taraf olmadıkları konularda taraf olmaya zorlamaktır. O nedenle mesele çıkarmak ile gürültü çıkarmak hep bir tutulur, zira gürültü o gürültüyü çıkarandan çok başkalarını rahatsız eder. Nasıl ki gürültü, o gürültüyü çıkaran çocukları rahatsız etmiyorsa, mesele çıkaran insanları da çıkardıkları meseleler umumiyetle rahatsız etmez.
Burada da başkalarının bakışı önplandadır. Çünkü mesele çıkaran kişi için zaten mesele vardır, ortadadır, o meseleyi kendiliğinden çıkardığını değil, olsa olsa ona işaret ettiğini, başkalarının dikkatini çektiğini düşünür. Rahatsız olanlar, ona göre, gerçekten de hakikati görmemek için, hakikatten rahatsız olmak için ciddi nedenleri bulunan eyyamcılardan ibarettir.
Sonuç: Mesele çıkaranlar sevilmez, onlara kızılır.
3. Mesele edinmek ilk iki duruma nisbetle daha farklı bir hâle delalet eder. Bir şeyi mesele edinen kimselere acıma ve kızma duygularıyla yaklaşılmaz, aksine böyleleri belki görünüşte suskunlukla karşılanırlar, görmezden gelinirler, bir şeyi mesele etmekle, hatta mesele
çıkarmakla dahi suçlanabilirler ve fakat bu vasıftaki kimseler aynı zamanda gizli bir hürmet hissinin konusu olmayı da başarırlar, çokluk şanslı biri olarak görülürler.
Acaba niçin?
Şunun için: Bir şeyi kendisine mesele edinmiş olan kimse, sadece kendisine mesele edinecek bir şey bulduğu için.
Evet, başka bir nedenden ötürü değil, sadece ama sadece hayatta kendisine mahsus bir meselesi olduğu için. Mesele sahibi olmak, dâvâ ve iddia sahibi olmakla eşdeğerdir de onun için.
Mesele sözcüğü Arapça (istemek) fiilinden türemiştir. Bu kök-anlamının geride kalıp sözcüğün dilenmek ve soru sormak mânâları kazanmasının nedeni, ilkinde para, yiyecek vs., ikincisinde ise cevap istendiğinden dolayıdır.
Bir şeyi mesele edinen kişi, o şeyi soru konusu kılmış demektir. Bir şeyi soru konusu kılmak ise o şey hakkında cevap talep etmektir. Sorusu olan, cevap talep eden kişi, sorusunun cevabını arayan, cevabı aranmaya değer bir sorusu olan, kısacası cevabını bulmak için yola düşen kişidir. Soru sormak ya da cevap istemek aramak ise şayet, o halde soran da arayandır.
Hâsılı, bir şeyi mesele edinen kişi her ne ise o şeyin cevabını veya çözümünü aradığı için, ne tuhaftır ki böyle yapmakla sadece bir şeyi kendisine mesele etmiş olmakla kalmaz, başkalarına mesele çıkarmış da olur.
Sonuç: Bir şeyi mesele edinenler sevilmez, onlara saygı duyulur.
Üç sınıf insan da sevilmez ve fakat üçü de sırasıyla acıma, kızma ve saygı türünden saldırılarla yaralanırlar.
Kimsenin kuşkusu olmasın ki acımanın başlıca nedeni gaflet, kızmanın nedeni ihanet, saygının nedeni ise mahrumiyettir.
Çünkü bir şeyleri mesele edenler gaflet'in, o şeyleri mesele edinenler mahrumiyet'in, mesele çıkaranlar ise ihanet'in açığa çıkmasına yol açmış olurlar. Sevilmemeleri de bundandır.
Sözün özü, meselesi olmayanlar her şey olabilirler ama adam olamazlar.