Hani Akif’in meşhur ifadesi var ya edeniyet
dediğin tek dişi kalmış canavar...
İşte o bakımdan bir takım şeyler
anlatmak istiyorum. Ancak dün bir
metin elime geçti. Baştan sona keyifle okudum
ve sizinle paylaşmaya karar verdim. Ancak metin
çok uzun kırpmak da istemedim. Bu metni
dizi yazı haline getirip sizinle paylaşmak istiyorum.
Ancak önce bir
iki cümle söylemek
istiyorum.
Hani biz de bir
Avrupa hayranlığı var
ya gözümüzde büyüttüğümüz,
muhteşem.
Muasır medeniyetler
seviyesinde olmaya
çalıştığımız, bir türlü
olamadığımız Avrupa
var ya... Tam da
ona örnek olsun diye
Brexit Anlaşması ile
kendini ayrı bir konumda
konuşlandırma
gayretiyle kenara
çeken İngiltere’de, çok değil 500 yıl önceki ahvalden
bahsetmek istiyorum. Daha doğrusu bu
metin ondan bahsediyor. Beraber bakalım
NEREDEN NEREYE (1)
Nereden nereye?…
1500’lerde İngiltere’de insanların çoğu
Haziran’da evleniyordu senelik banyolarını da
Mayıs’da yapıyorlar, Haziran’da hala çok kötü
kokmuyorlardı..
Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler
vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak
amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.
Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük
bir fıçıdan meydana geliyordu.
Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına
sahipti. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler,
daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son
olarak da bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu
esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki, içinde
gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü.
İngilizce’deki ‘banyo suyuyla birlikte bebeği
de atmayın’ (Don’t throw the Baby out with the
Bathwater) deyimi buradan gelmektedir.
Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor,
kamışların altında tahta bulunmuyordu..
Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu
için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük
hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yaşıyordu.
Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor
ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu.
İngilizce’deki ‘kedi-köpek yağıyor’ (It’s raining
Cats and Dogs) deyimi de buradan gelmektedir.
Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek
hiçbir şey yoktu. Böceklerin ve buna benzer
nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir
sıkıntı oluşturuyordu. Etrafında yüksek direkler
ve üstünde örtü bulunan İngiliz usulü yataklar
bu nedenle oluştu. Devamı yarın...