İki gündür köşemde yazdığım ve yarın sonlandırmayı
düşündüğüm, dizi yazı olarak
paylaştığım konunun içeriğini zannımca
anlamış ve bu günkü ahvali tahayyül edebilmişsinizdir.
Medeniyet diye bize yutturmaya
çalıştıkları kokuşmuşlukları göre göre hayran
olduğumuz batının malesef ahvali bu. Dünden
kalan yazımıza şöyle devam edelim.
“Eve ziyaretçi gelirse domuz etlerini asarak
onlara gösteriş yapıyorlardı.. Birisinin eve domuz
eti getirmesi zenginlik
işaretiydi.. Bu
etten küçük bir parça
keserek misafirleriyle
oturup paylaşıyorlardı..
Buna ‘yağ çiğnemek’
(chew the Fat)
adı veriliyordu..
Parası olanlar kalay-
kurşun alaşımından
yapılmış tabaklar
alabiliyordu.. Asidi
yüksek olan yiyecekler
kurşunu çözerek
yemeğe karışmasına
sebep oluyor, böylece
gıda zehirlenmelerine
ve ölüme yol açabiliyordu.. Domatesler buna sık
sık sebep olduğu için bundan sonraki yaklaşık
400 yıl Domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü..
Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından
yapılmış tabakları yoktu.. Onun yerine tahta tabaklar
kullanıyorlardı.. Çoğu zaman bu tabaklar
bayat ekmekten yapılıyordu.. Ekmekler o kadar
bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu..
Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için, içinde
kurtlar ve küfler oluşuyordu.. Kurtlu ve küflü
tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında
‘tabak ağzı’ (Trench Mouth) hastalığı ortaya çıkıyordu..
Ekmek itibara göre bölüşülüyordu.. İşçiler
yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler
de üst kabuğu alırdı...”
Devamı Yarın