Mushaf’taki sıralamada yetmişinci,
iniş sırasına göre yetmiş dokuzuncu
süredir. Hakka süresinden sonra,
Nebe süresinden önce
Mekke’de inmiştir.
Süre adını üçüncü
ayette geçen ve “yükselme
dereceleri, yükselme
vasıtaları” anlamına
gelen meâric kelimesinden
almış olup yaygın olarak
bu isimle anılmaktadır.
Ancak bazı tefsirlerde ve
hadis kaynaklarında surenin
ilk kelimeleri olan
“seele sailün” adıyla da
geçmekte (Taberî, XXIX,
43; Şevkânî, V, 279; Buhârî,
“Tefsîr”, 70), ayrıca
“Vâkı‘” şeklinde de anılmaktadır
(İbn Âşûr, XXIX, 152).
Meâric suresi kırk dört ayettir.
Yirmi dördüncü ayetinin Medine de
indiğine dair rivayetler vardır ama
genel kabul görmemiştir.
Surenin konuları
Meâric suresi, Hakka suresinin devamı
gibidir. Bu yüzden ana konusu
kıyamet manzaraları olup, ikinci dirilişte
kâfirlerin hali ve ahiret hayatı ile
devam eder.
Sureyi daha iyi anlayabilmek için,
bazı ayetlerini yazıma alarak birlikte
tefekkür edelim inşallah.
İlk ayetler yükselmenin yollarını
bildirmektedir. Şöyle ki;
“Soran birisi, yükselme yollarının
sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle
inecek olan ve hiç kimsenin
uzaklaştıramaya cağı azabı sordu.”
Mearic/1-3
Hiç şüphe yok ki yükselme yollarının
sahibi Allah’tır.
“Huzuruna yükselmenin birçok
yolu” diye çevrilen meâric (tekili:
mi‘rec) “yükselme vasıtaları” demektir.
Bazı müfessirler bu kelimeye,
“meleklerin yükseldiği gökler, Allah’ın
mahlûkata lütfettiği nimetlerin mertebeleri,
cennetteki dereceler, manevi
ve ruhanî mertebeler” gibi
açıklamalar getirmişlerdir (Elmalılı,
XIII, 5352).
Bir kısım müfessirler ise meârici
mecaz olarak insanı Allah’ın varlığını
kavramaya ve O’nunla manevi yakınlık
kurmaya götüren yollar olarak yorumlamışlardır
(bk. Âlûsî,
Rûhu’l-me‘ânî, XXIX, 56; Esed, III,
1186).
Rivayete göre müşriklerin ileri gelenleri,
Hz. Peygamber’e, alaylı bir
üslûpla, haber verdiği azabın gelip
gelmeyeceğini, gelecekse bunun ne
zaman gerçekleşeceğini soruyorlardı.
Bir rivayete göre bu soruları soran
Nadr b. Hâris idi (bk. İbn Âşûr, XXIX,
153).
2. âyet bizim tercih ettiğimiz mânayı
desteklemektedir. Buna göre inkârcılar
Hz. Peygamber’in getirdiği
kitap doğru ise Allah tarafından başlarına
taş yağdırılmasını veya büyük
bir ceza ile cezalandırılmalarını istemişlerdi.
Müşriklerin, aslında alay ve inkâr
yollu ortaya koydukları bu tür sorularına
ve isteklerine cevap olmak üzere
2. ayette, onlar ihtimal vermese de,
vakti geldiğinde Hz. Peygamber’in
haber verdiği azabın mutlaka gerçekleşeceği,
bunu hiç kimsenin önleyemeyeceği
bildirilmiştir.
“Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi
elli bin yıl olan bir günde yükselir.”
Mearic/4
Müfessirlere göre 4. ayette geçen
“ruh”tan maksat Cebrail’dir;
“miktarı elli bin yıl olan
gün”den ne kastedildiği konusunda
farklı görüşler ileri
sürülmüştür.
Gelen ayetlerde Yüce
Allah (cc) azabın yakın olduğunu
haber vererek
şöyle buyurmuştur.
(Ey Muhammed!) Sen
güzel bir şekilde sabret.
Şüphesiz onlar o azabı
uzak görüyorlar. Biz ise
onu yakın görüyoruz.” Mearic/
5-7
“Uzak görüyorlar” diye
çevrilen ayeti “imkânsız
görüyorlar” şeklinde anlamak da
mümkündür.
Zira müşrikler öldükten sonra dirilmeyi
inkâr ettikleri için kıyamet,
âhiret ve hesap gibi olayların gerçekleşmesini
imkânsız buluyor, bunların
gerçekleşeceğini haber veren Hz.
Peygamber (sav)ile alay ediyorlardı.
Onların bu tutumlarına karşı peygamberden
sabırlı olması istenmekte,
ayrıca iddia ettikleri gibi
kıyamet olayının imkânsız olmadığı,
yakında muhakkak gerçekleşeceği
haber verilerek inkârcılar uyarılmakta,
Hz. Peygamber (sav) de teselli
edilmektedir.
Sırada ki ayetlerde kıyametin
meydana getireceği dehşet verici
durum tasvir edilmektedir.
“Göğün, erimiş maden gibi ve
dağların atılmış renkli yün gibi olacağı
günü hatırla.” Mearic/8-9
Bu ayetlerde, ilâhî kudret ve hikmetin
verdiği düzen içinde varlığını
sürdüren gök cisimlerinin vakti gelince
yine Allah’ın iradesiyle erimiş
madenlere, dağların atılmış yüne,
pamuğa dönüşeceği bildirilmektedir.
Şüphesiz Yüce Allah (cc) her şeye
kadirdir.
Bu tasvirin ardından da suçlu insanın
âkıbetinden sarsıcı bir kesit verilmektedir.
Buna rağmen o gün suçlu kişinin,
en değerli varlığı olan eşini, çocuklarını
ve diğer yakınlarını, sevdiklerini,
dahası bütün yeryüzündekileri gözden
çıkaracak ölçüde dehşetli bir psikolojik
bunalım, kaygı ve korkuya
kapılacağı anlatılmaktadır.
(O gün) hiçbir samimi dost, dostunu
sormaz.” Mearic/10
“Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr
kimse ister ki, o günün azabından
kurtulmak için oğullarını,
karısını, kardeşini, kendisini koruyup
barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde
bulunanların hepsini fidye olarak
versin de, kendisini kurtarsın.”
Mearic/11-14 Amma o gün, burada
değer verdiğimiz, elde etmek için bir
ömür harcadığımız, bazen hırs ile yakınlarımızı
yıkıp geçtiğimiz, burada
kıymetli olan şeyler maalesef orada
hiçbir işe yaramayacak.
“Hayır, (ne mümkün)! Şüphesiz
cehennem, derileri kavurup çıkaran
alevli ateştir.” Mearic/15-16
“O, (hakka) arka döneni ve (imandan)
yüz çevireni; servet toplayıp yığanı
kendine çağırır.” Mearic/17-18
Allah (cc) ahir ve âkıbetimizi hayreylesin.
Selam ve dua ile.