Surenin bu bölümünde insanın
vasıfları bildirilmektedir. Şöyle ki;
“Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız
olarak yaratılmıştır. Kendisine kötülük
dokunduğu zaman sızlanır. Ona bir
hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.”
Meâric/19-21 Ayette geçen “helû” kelimesi
sözlükte “sabırsız ve bir şeye
aşırı derecede düşkün” anlamlarına
gelen bir sıfat olup tamahkârlık, tatminsizlik,
acelecilik, sabırsızlık,
tahammülsüzlük, yılgınlık ve
sızlanma gibi insanların tabiatında
var olan bazı olumsuz özellikleri ifade
eder.
İnsanların başına yoksulluk, hastalık,
korku vb. bir sıkıntı geldiğinde
sızlanır, feryat eder ve ümitsizliğe
kapılır,
Zenginlik, sağlık, güvenlik gibi nimet
ve imkânlara kavuştuğunda ise
bencilleşir, cimrileşir, eriştiği nimetleri
Allah’ın bir lütfu olarak değil, kendi
kudret ve gayretiyle elde ettiği varlık
olarak değerlendirir; ne Allah yolunda
harcamada bulunur ne de insanlara
yardım eder.
Bu şekilde davranış sergileyen insan
büyük bir gaflet içerisindedir. Allah
cümlemizi bu kötü ahlak
emarelerinden muhafaza buyursun.
Âmin.
Ancak iman edip salih
amel işleyenler bu kötü
ahlak emarelerini üzerlerinde
taşımazlar.
Onların vasıfları farklıdır
ve Yüce Allah (cc)
onların vasıflarını
şöylece bildirmiştir.
“Ancak, namaz kılanlar
başka.
Onlar, namazlarına
devam eden kimselerdir.
Onlar, mallarında;
isteyenler ve (isteyemeyip)
mahrum kalanlar
için belli bir hak bulunan
kimselerdir. Onlar, ceza gününü tasdik
eden kimselerdir. Onlar, Rablerinin
azabından korkan kimselerdir.
Çünkü Rablerinin azabından emin olunamaz.
Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.
Ancak eşleri, yahut sahip
oldukları cariyeleri başka. Çünkü
onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan
ilişkileri konusunda) kınanmazlar.
Kim bunun ötesini isterse, işte onlar
sınırı aşan kimselerdir.
Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü
gözeten kimselerdir. Onlar,
şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.
Onlar, namazlarını titizlikle koruyan
kimselerdir.
İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.”
Meâric/22-35
Bu ayetler, insanın ahlâkını yukarıda
sıralanan olumsuz eğilimlerden temizlemenin
veya onların etkisini
kırmanın yolunu göstermektedir.
Bu yol, kısaca âhiret inancıyla
desteklenen güçlü bir sorumluluk
duygusu geliştirmek, ibadet ve ahlâk
alanında olumlu ve yapıcı
davranışlar sergilemektir.
Burada sıralanan davranışlar düzenli
namaz kılmak, malında yoksulların
hakkı bulunduğunu bilip onu ehline
ödemek, âhiret kaygısı taşımak, namuslu
ve iffetli olmak, emanete
sadakat göstermek, şahitlikte yalan
söylemekten sakınmaktır.
Ayetlerin üslûbundan anlaşıldığına
göre bu güzel işlerle ilgili ifade
tahdîdî değil tâdâdîdir, yani bunlar
örneklerdir; duruma, zamana,
mekâna, imkân ve şartlara göre bu
ödevlerin sayısı değişebilir.
Önemli olan, kişinin 19. ayetteki deyimiyle
fıtrattan gelen ve nefsi emmarenin
tahammülsüzlüğünü,
nankörlük ve bencilliğini yenme
iradesi gösterebilmesi, ibadetler ve
ahlâkî davranışlarla ilkel kusurlarını
giderip kişiliğini zenginleştirmesidir.
Bu ayetlerin ardından, Mekkeli
müşriklerin hal ve hareketleri
kınanarak şöyle buyrulur.
“Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki,
boyunlarını uzatarak (alay etmek
için) sağdan soldan gruplar hâlinde
sana doğru koşuyorlar?” Meâric/36-
37Rivayete göre müşrikler sağdan
soldan gruplar halinde gelip Hz.
Peygamber (sav)’in etrafını sarar,
başına üşüşür; onun müminlere cenneti
müjdelemesini, inkârcıları da cehennem
azabı ile uyarmasını işitince
kendisiyle alay eder, “Muhammed’in
dediği gibi bunlar cennete gireceklerse
biz bunlardan daha önce
gireriz!” derlerdi (Zemahşerî, IV, 159-
160; Şevkânî, V, 338).
İşte bu ayetler onların belirtilen
davranışlarındaki çelişkiye ve Hz.
Peygamber (sav)’i yalancılıkla itham
ettikleri halde cennete girmeyi istemelerinin
ne kadar tutarsız
olduğuna işaret etmektedir.
Müşrikler Efendimiz (sav) ile alay edince
Yüce Allah (cc);
“Onlardan her biri Naîm cennetine
sokulacağını mı umuyor?” Meâric/38
ayet-i kerimesinde ki soru ile o
müşrikleri yermektedir.
Arkadan gelen 39. ayette ise
müşriklerin asla cennete
giremeyeceği bildirilerek şöyle
buyrulmaktadır.
“Hayır, (ne mümkün)! Şüphesiz biz
onları kendilerinin de bildikleri
şeyden (meniden) yarattık.”
Meâric/39
39. ayetteki “asla, hayır!” anlamına
gelen kellâ edatı da durumun
ciddi olduğunu,
müşriklerin gerçekten
cennete giremeyeceklerini
gösterir.
“Biz onları, şu bildikleri
şeyden yaratmışızdır”
ifadesi ise insanın, kendisine
önemsiz gibi gelen
spermden yaratıldığına
işaret eder; bu da onun
gururlanacak bir varlık
olmadığını, dolayısıyla
müşriklerin kendilerini
üstün görüp fakir müminleri
küçümsemelerinin
anlamsız olduğunu gösterir (bk. Kurtubî,
XVIII, 294).
Sıradaki ayetlerde yemin ile
başlayan Yüce Allah (cc) şöyle
buyurmaktadır.
“Doğuların ve Batıların Rabbine
yemin ederim ki, şüphesiz onların
yerine daha iyilerini getirmeye bizim
gücümüz yeter. Bizim önümüze
geçilemez.” Meâric/40-41
Üzerlerine yemin edilen doğulular ve
batılılar ayet-i hakkında müfessirler
farklı yorumlar getirdikleri gibi, Yüce
Allah’ın kuvvet ve kudretiyle ilgili de
iki farklı yorum mevcuttur.
a) Bu muazzam evreni yaratan ve
onun yönetimine hâkim olan sonsuz
kudret, inkârcıları yok edip onların
yerine, kendisine iman edip emir ve
yasaklarına uyan kullar da getirir,
hiçbir güç buna engel olamaz.
b) Bundan maksat yüce Allah’ın,
insanları öldükten sonra dirilttiğinde
onları dünyadaki yaratılışlarından
daha sağlam ve ebedî hayata
elverişli olabilecek şekilde
yaratmasıdır (İbn Âşûr, XXIX, 180).
Son bölümdeki ayetler de müşrikler
ve kıyamet hakkındadır.
“Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine
kavuşuncaya kadar batıl
inançlarına dalsınlar ve oynasınlar.
Dikili putlara akın akın gidercesine,
gözleri inmiş, kendilerini zillet
kaplamış bir hâlde mezarlarından
süratle çıkacakları o günü hatırla!
İşte o, uyarıldıkları gündür.”
Meâric/42-44
Bu ayetlerde Hz. Peygamber (sav)
teselli, inkârcılar ise tehdit edilmektedir.
Müşrikler inkârlarını inatla
sürdürdükleri için Allah Teâlâ
peygamberine artık onları kendi hallerine
bırakmasını, zamanı
geldiğinde inkâr ettikleri o günü göreceklerini,
hatta o zaman –inkâr
etmek şöyle dursun– bir hedefe
koşan yarışçılar gibi kabirlerinden
kalkıp koşarak hesap yerine sevk
edileceklerini haber
vermektedir.Ancak Hz. Peygamber
(sav) ile alay ettikleri zamanki gibi
şen şakrak değil, orada kibirleri
kırılmış, gözlerine korku düşmüş,
utançlarından başlarını kaldıracak
halleri kalmamış bir halde ve derin bir
üzüntü içerisinde olacaklardır.
Selam ve dua ile.