MARAŞ DONDURMASI (2)

…Yol yorgunu olduğu halde gece bir türlü uyuyamayan Sevda Öğretmen bitkin bir şekilde uyandı. Mahmur gözlerle araladığı perdeden dışarı doğru baktı. Erzincan’da daha yeni şafak sökmüştü. Hava kapalı ve sokaklarda henüz hiçbir hareket yoktu. Sabah’ın erken vaktinde Sevda Öğretmenin penceresinin önünde cıvıl cıvıl öten ve penceresinin önünden adeta ayrılmayan kuşlar yoktu bu sabah… Sevda Öğretmenin yokluğunda başka bir yere mi göçmüştüler acaba...? Oysa çoğu sabah bu kuşlar uyandırıyordu kendisini. O da onlara yiyecek bir şeyler serpiştiriyordu. Hatta bunu o kadar ulvi bir vazife olarak görmüştü ki, komşusundan tatilde olduğu süre içerisinde kuşları beslemesini rica etmişti. Hele iki tane kumrusu vardı ki onlara bakmaya bile kıyamıyordu. Kumrular penceresinin hemen yan tarafındaki oyuktan içeriye doğru kendilerine yuva yapmışlardı. Bu kumrular Sevda öğretmene Anne ve babasını hatırlatıyordu. Ama şimdi maalesef kumrular da ortalarda yoktu. Acaba komşusu onlarla ilgilenmemiş ve Tatil süresince pencerede kendisini göremeyince de terk-i diyar mı etmişti kuşları? “Allah… Allah… Hayırdır İnşallah!” diye mırıldandı kendi kendine... Bu olaylara pek bir mana veremeyerek çıktığı evden heyecanla kendisini beklediklerini düşündüğü öğrencilerine kavuşmak adına erkenden tuttu okulun yolunu. Ama ayakları okula gitmek istemiyordu sanki. “Tatil beni tembelleştirdi galiba!” diye kendi kendine sordu ve tebessüm etti. Okulun bahçesini gördüğünde bir huzur kaplamıştı içini. Hava kapalı olsa da içi apaydınlıktı Sevda Öğretmenin. Bahçeden içeri girdiğinde çocukların çoğunun henüz gelmemiş olduğunu gördü. Okuldan içeri girerken çantasını yokladı o da ne! telefonunu evde unutmuştu. “Okulun başlangıç günü heyecanı.” derken dişleri görülecek kadar gülümsedi. Öğretmenler odasına girdi kimseler gelmemişti. Vakit hakikaten çok erkendi. Neden bu kadar erken geldi ki! Ayrıca uyuyamamış, uykusunu da alamamıştı. “Heyecan, heyecan…” dedi kendi kendine imalı imalı… Meslektaşları henüz okula gelmemiş olan Sevda Öğretmen, çayı demlemiş öğretmen arkadaşlarıyla sözleştikleri gibi okulun ilk günü sabah kahvaltısını hazırlamış ve onları beklemeye koyulmuştu. Şuna inanıyordu ki anlatacak ve dinleyecek o kadar güzel tatil hikayeleri vardı ki, Hemen hepsini kendisine gurbet ellerde arkadaşlık eden öğretmen arkadaşlarına anlatacak ve onlarında kendi tatil hikayelerini dinleyecekti. “Aaa... Dur bi annemi arayayım. Şimdi babam sabah namazını kılmış, sıcacık sabah pidesiyle eve varmıştır. Canım anacığımın güzelliğiyle baş başa kahvaltı yapıp sohbetleşiyorlardır.” Diye çantasına yöneldi ve bir kez daha durakladı. Ama telefonu evde unutmuştu. Heyecan… heyecan…

 

“Arkadaşların geleceği yok herhâlde…” diye geçirdi içinden. Ayaklandı ve sınıfına doğru yürüdü. Tertemiz, sıcacık ve bütün albenisi ile ilerlediği okulun koridorunda ait olduğu yerde bulunmanın mutluluğunu yaşayan Sevda Öğretmen tam sınıfına girecek iken kapısı önünde bir an durakladı. Annesi Nahide hanımın sıcacık ellerini tutarak okula gittiği o ilk günü hatırladı. Hayatının en mutlu

günüydü o gün. Hiç tanımadığı insanlarla karşılaşmış ve tanışarak arkadaşlık kurmuştu o gün. O günden sonra hayata daha da farklı bir olgunluk açısından bakmaya başlamıştı. Başını sağa-sola sallayarak sınıftan içeri girdi. İki hafta geçmiş olmasına rağmen çocukların kokusunun sınıfın her köşesine sinmiş olduğunu fark etti. Evet, kitaplarının, kalemlerinin, silgilerinin, kokulu mendillerinin öyle ki; Saçlarındaki sabun, şampuan kokusunu dahi alıyordu sanki… Derin bir nefes ile içine çekti bu kokuyu... Bu; Sevginin, emeğin, sadakatin, aidiyetin kokusuydu. “Şükürler olsun!” dedi. İçerisinde gezinmeye başladı her tarafında ayrı bir anısı olan sınıfın. Evet, Sevda öğretmen belki 6-7 aydır görev yapıyordu ama İştiyak ve arzusu, mesleğine sımsıkı bir bağ ile bağlanmış olan yılların öğretmenini andırıyordu. O sınıfı dolaşırken dışarıdaki çocuk sesleri de artmaya başlamıştı. Pencereden dışarı baktı ve öğrencilerinden birkaçını gördü o anda sanki içinde bir kuş havalandı. Evet, emanetçileri gelmişti. Emaneti ehline teslim etmenin gerekliliğinin ne kadar önemli olduğu bir zaman diliminde yaşadığını düşündü. Sadece bu mu? Hayır, hemen birçok şey film şeridi gibi geçti Sevda öğretmenin gözünün-gönlünün önünde şefkat ve muhabbetle öğrencilerini izlerken…

(Devamı haftaya...)