MARAŞ DONDURMASI (1)

Eğitim işini adı gibi bir “Sevda” olarak gören Sevda öğretmen, Erzincan’da Mehmet Akif Ersoy ilkokulu’nda görev yapıyordu. Herkes gibi Sevda öğretmen de yoğun ve yorgunluklarıyla dolu bir eğitim öğretim yılının ilk döneminin sonuna gelmiş, çocuklara karnelerini dağıttıktan sonra memleketi Maraş’a gitmek üzere günler öncesinden rezerve ettiği otobüsüne binmek için yola koyulmuştu. Soluk soluğa da olsa terminale varmış, otobüsüne yetişmişti. Hazırladığı çantasını yanına almıştı ama unuttuğu birşey var mı? diye aklından geçirdi. “Haydi Bismillah!” derken otobüs harekete geçmişti. Kısa sürede Erzincan adeta bir silüet gibi ardısıra kalmıştı. Dağ yamaçlarına ve bozkırlara bakarak dalıp giden Sevda öğretmen, kısa süreliğine de olsa öğrencilerinden ayrılmanın hüznü ve ailesine kavuşacak olmanın mutluluğu gibi karmaşık bir duygu durumu yaşamaktaydı. Şu bir gerçek ki; heyacanı gözlerinden okunuyordu. Öğretmenlik atamasından sonra ilk defa anne ve babasına kavuşacaktı. Uzunca bir süredir görmediği annesi Nahide hanım O Erzincan’dayken küçük bir operasyon geçirmiş safra kesesini aldırmıştı da Annesinin bıçak altına yattığı o gün, Sevda öğretmeni de uyku tutmamıştı. Ta ki annesinin sesini telefonda işitene kadar... Ailesinin biriciği, biricik ailesine kavuşmak arzusundaydı. Sevda öğretmen 27 yaşındaydı. Anne ve babası yıllarca çocuk beklemiş fakat uzunca bir süre çocukları olmamıştı. Kızları Sevda, evliliklerinin on beşinci yılında Allah’ın bir lütfu olarak dünyaya gelmişti.Anne ve babası o kadar mutlu olmuşlarda ki, sanki o değil, anne-babası ilk kez dünyaya gelmişti.Sevda ile bekledikleri için bebeklerine de “Sevda” ismini vermişlerdi. Onu özenle yetiştirip memlekete öğretmen olarak çıkarmışlardı. Kızlarını bir an olsun görmemeye tahammül edemeyen anne ve babası söz konusu memlekete hizmet olunca susmuş ve ülkeye hizmet etmesi için bu ayrılığa ses çıkarmamışlardı. İyi de etmişlerdi. Zira hayatın ne getireceği belli değildi! Sadece anne ve babası değil, Sevda öğretmen de anne ve babasını bir kuş gibi görüyor onları incitmemek için çok ince davranıyordu. Şimdi ise Sevda öğretmenin bir an yanı başından ayrılmayan ailesiyle tam altı ay sonra buluşma vakti gelmiş ve yola revan olmuştu. Annesini ve babasını çok özlemişti. Evet, belki telefonda seslerini duyuyordu ama onlara sarılmak onları koklamak, okşamak, annesinin mis gibi yemeklerini tatmak, öğretmenliğe dair yaşadığı heyacanı ve hikayelerini onların gözlerinin içine bakarak anlatmak arzusundaydı...

... Ve nihayet otobüs Maraş’a varmış ve Sevda öğretmen şehrin girişinde kendisini bükülmüş beli ve kırlaşmış saçlarıyla bekleyen babası İsmail beyi görmüştü. Otobüsten iner inmez hasretle boynuna sarılan kızına şefkat ve özlemle sarılan babası İsmail bey, kızını öpmeye koklamaya doyamadı işte böyle güzel bir tablo ile evin yolunu tuttular.

 

Pencerelerin birbirine baktığı, biri elini uzatsa karşsındaki komşunun askıdaki çamaşırlarını rahatlıkla toplayabileceği kadar birbirine yakın olan evlerin sıralandığı bir sokağa girmiştiler. Sevda öğretmen ve babası İsmail bey. Sokağın birbirine bitişik sıcacık evlerinde mukim olan çocukların dışarıda kuş misali cıvılcıvıl oyun oynadıklarını gördü. Sevda öğretmenin bir anda okulun bahçesi ve öğrencileri geldi aklına ve derin bir iç çekti... Ve nihayet Beş katlı Hüzün apartmanının giriş katında bulunan evlerinin önünde durdular. İnsanı mest eden yemek kokularının geldiği kapıya hasretle bakan Sevda öğretmen, yemekleri kokusundan anlamıştı. Evet,bunlar sevdiği yemekler bunları kendisini içeride hasretle bekleyen anacığı Nahide hanım biricik kızı Sevda için hazırlamıştı. Kapıyı tıklatmaya gerek kalmadan kendilerini pencere kenarında bekleyen Nahide Hanım bir çırpıda kapıyı açarak gözyaşlarıyla 6 aydır görmediği yavrusuna Sevda öğretmene sıkı sıkı sarıldı öptü... öptü... öptü.. Doymak bilmiyordu adeta kızına. Bir yandan yüzünü avuçluyor öte taraftan mutluluk gözyaşlarını siliyordu Nahide Hanım. İçeri girdiler ve yemekler sohbetler, ziyaretler , temenniler, güzellikler ve buluşma temennisiyle ayrılan eller ile göz açıp kapatacak bir hızla geçiverdi yarıyıl tatili. İsmi gibi yarı da kalmıştı! Sevda öğretmen yaz tatilinin uzunluğunu ve Erzincan’daki öğrencilerini düşünerek dönüş yolunu tamamladı. Tüm hazırlıklarını yapıp ertesi sabah çocuklarla buluşmak adına başını yastığa koydu. O anda ailesiyle geçirdiği 15 günlük kısa tatilin kendisini ne kadar motive ettiğini düşündü. Annesine Erzincan bakırından götürdüğü Ayetel kürsî ve Allah ile Muhammed yazılı lafızların onu ne kadar mutlu ettiğini hatırlayıp tebessüm etti. “Babam daha da çökmüştü. Acaba bir derdi var da bana mı söylemiyorlar!? Bir de dönerken bana bir başka manalı baktı babam(!)” diye düşündü bir ara...

(Devamı haftaya)