“KUSURA BAKMA!” KUSURU.

İnsan olmanın gereğidir hata ve kusur. Ve insanların gereksizliğidir hata ve kusur da ısrarı. Hatasız olamayacağımızı ilan etmişiz “Hatasız kul olmaz!” diye. Düzeltmeye, telafi etmeye uğraşmayınca bu ifade de ayrı bir hata olarak hatalarımızın kılıf olmaktan öteye geçmemiş. ”Eee.. Canım hatasız kul olmaz!” deyip yığmışız, yığıştırmışız hatalarımızı. İşte tam da bu noktada okumakta olduğunuz bu yazı, hayatımızı kuşatmış olan acı tecrübelerimizde hataya dair bir konun kaleme alınmasına vesile olmuştur.

Yakın geçmişteki bir yarıyıl tatili gerçekleşmiş ve öğrenciler aldıkları karneleri ile okul servisine doğru ilerlemişti. Öğrencimiz karne sevinci ile ayaklarını basamaklarını önümüzdeki 15 gün kullanmayacağı okul servisine atarak dönemin mütalaasını, muhakemesini yapmaya başlamış, okul servisi de 15 gün boyunca almayacağı çocuğu evinin önüne son kez bırakmak üzere hareket etmişti. Nihayet çocuğu eve bırakmıştı. Bu servislerin çalışma düzeni hepinizin bildiği gibi ücretleri aylık periyotlarla belirlenerek, bir rehberin –ki maalesef bazılarında rehber de yok, hatta bazı zamanlar başka servislerin (sizin servis şoförünüzün meşguliyetini öne sürerek) çocuklarınızı aldığına tanık olanınız vardır.- kontrolünde öğrenciyi taşımaktan ibaret. Yani önce parasını alır, sonra yolcusunu taşır. Servislerde ay sonunda düzeltilmesini istediğiniz bir haksızlık olduğu halde örneğin; “Çocuğumu çok bekletiyorsunuz! Geç kaldınız! Neden çocuk araca binmeden hareket ettiniz! Kontrolsüz hareketinizden dolayı az daha çocuk zarar görecekti! Çok hızlı kullanıyorsunuz! Çocuğu kısa süre beklemeden neden gittiniz! Evin uzağında bıraktınız veya aldınız!”vs. karşınızda muhatap bulamamanın sıkıntısını yaşamaktasınız. Hatta değil düzeltilmek bir de fırça yiyebilirsiniz. “Siz bilirsiniz! Biz böyle çalışıyoruz! Beğenmiyorsanız…” tafralarıyla… İşte bu ahval üzerine kendimizden bir örnek nakledelim;
Telefonum çalıyor.
-Alo.
-Beyefendi ben ……… taşımacılıktan arıyorum çocuğunuzun ücretini eksik göndermişsiniz!
-Allah, Allah Hayır, tam göndermiştim.
-Yarısını göndermişsiniz!
-Ee… Tamam. Şubat tatili münasebetiyle -15 gün götürmeyeceksiniz. Götürmeyeceğiniz günlerin ücretin mi ödememişim. Onu mu istiyorsunuz?
Derin bir sessizlikten (baltayı taşa vurdum beklemesi )sonra.
-Bir saniye, muhasebecimize veriyorum!
Bu sefer konuşanın ses tonu daha kendinden emin,uygulanan haksızlığı daha haklı savunacakmışçasına bir özgüven patlamasıyla çıkıveriyor ağzından. Lakin kelimeler, uğraması gerektiği güzergâhlara uğramadan, bir otobandan geçiyormuşçasına sadece ses tellerini kullanarak çıkmakta. Neyse! Sesleri çıkarırken diyaframını kullandığı kadar beynini kullanmayan bu sesin sahibi “ Sen anlatamadın dur! Ben (de) anlatamayayım” edasıyla
Konuşulanları genel bir tekrardan sonra;
-Bütün servisler böyle çalışıyor. Beyefendi. Dedi.
-Demek ki! Bu hata da ortaksınız! Cevabını aldı.
-Yalnız beyefendi bizler tüm okul servisleri olarak, belediyede karar almışız. Deyince;
Suçunu sisteme atmaya çalışan mağdur edebiyatı yaptığını bir nevi teyit etmiş oldu. Fakat bilmediği bir şey vardı ki! Konuştuğu insan bayağı fosfor yakıyordu. Kendileri gibi gaz ile çalışmıyordu. Nitekim cevabım şöyle oldu;
-Bu konuya hiç girmeyelim sonuçta Beledi-YE!
Hatalarını kabul etmek erdemi dururken, hata da şirketleşme mantığını dayatmak ve kabul edilmesi noktasında ısrar etmek kabul edilemezdi. Hey-hat!
Bir müddet devam eden bu platonik konuşmam(!) sonrası söyleyecek sözü kalmayan muhasebeci, haklı olduğumu ifade ederek, konuyu şirket yöneticilerine intikal ettireceğini söyledi ve telefonu kapattı.
Zaten farkında oldukları hatalarını telafi ederler diye ümitvar bir bekleyişten birkaç gün sonra çalan telefondaki ses; Şirketin bu durumu kabul etmediğini söyledi. Hakkı olmayanı da istedi aksi takdirde “haksızlık” (!) olurmuş diye. Paradox… Derin bir iç çekişten sonra şunları söyledim;

-Ben sizin haksızlığınıza ortak olmayacağım. “Haksızlığa karşı susan; Dilsiz şeytandır!” “Aldanan da, aldatan da bizden değildir!” Hadis-i şeriflerinden aldığım ilham ile biliniz ki Allah bunun hesabını size soracak. Ve olur ki sorduğu o an araç kullandığınız bir vakte gelir endişesi ile (Allah diğer yavrularımızı da muhafaza eylesin!)çocuğumu artık sizinle göndermiyorum. Lütfen gönderdiğim yarım ücreti de tarafıma iade ediniz! Dedim.
15 dakika sonra yarım ücret kapımın önüne getirilip teslim edildi ve manidar bir şekilde “KUSURA BAKMAYIN! Bu şirketin kararı” denildi. Haksızlık şirketleşmişti maalesef! Şirket olduğunu zannedenler, şirret olmuşlardı da haberleri yoktu. “Hatasız kul olmaz!”dı. Fakat kul hata da ısrar etmemeliydi. Ve kanaatimce bunu kaçırıyordu insanımsılar.(!) Haksızlığa uğramışlığın mahzuniyeti ve mağduriyeti ile beraber Hakkı savunuyor olmanın mağrur duruşu ve bir zafer kazanmış olmanın edasıyla yüzüme ve halime öyle güzellikler yansımıştı ki “Kötülükler nefsimizden!” ayetini tekrar edip duruyordum.
Ne diyelim; ALLAH’IN SERVİSİ SİZİN SERVİSLERE BENZEMEZ. ÂLEMELERE SERVİS EDER!
Selam ve
Dua ile…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.