Kur’ân-ı Kerim, insanlar için indirilmiş,
insanın dünya ve ahiret mutluluğunu
sağlayan nasihatlerle dolu İlâhî anayasa
kitabıdır. Bu mübarek son kitap, bazı cahillerin
dediği gibi, öyle, “anlaşılmasın” diye indirilen
bir kitap asla ve kat’a olamaz. Müslümanım
diyen her insan, önce Kur’ân-ı Kerim’i anlayarak
okuyacak hayatının baş kısmına ve
uygulamaya koyacaktır.
Biz, Kur’ân-ı Kerim’i hâşâ, kesinlikle
okumayalım demiyoruz.
Okuyacağız, okumalıyız. Çünkü
Kur’ân-ı Kerim’i okumak bir ibadettir.
Ama bir Müslüman Kur’ân-ı Kerim
okuyup da anlamını bilmiyor ve
bilmek istemiyorsa kendine yazıklar
ediyor. Anlamını bilmeyen, büyük
ziyandadır.
Yüce Rabbimiz “Sana indirdiğimiz
bir kitaptır.Çok mübarek,
bereketli, verimli !..
Ayetlerini düşünsünler ve akıl
sahipleri öğüt alsınlar!.. (Sâd-
29)” buyurmuşlardır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.)
şöyle buyururlar: “ Müjdeler olsun
size !.. Şüphesiz ki bu Kur’an, bir tarafı
Allah’ın elinde diğer tarafı da sizin elinizde
olan bir iptir. Ona sımsıkı sarılın!.. Şayet
böyle yaparsanız asla sapıtmaz ve helake
uğramazsınız.”.Taberani rivayet etmiş, Seyh
Elbani bu Hadis’in sahih olduğunu onaylamıştır.
İbn-i Mes’ud (R.A.)” Bu Kur’an’dan ayrılmayınız.
Çünkü o Allah’ın sofrasıdır. Sizden
kim Allah’ın sofrasından alma gücüne sahipse
alsın”.
Bu da ancak ilim öğrenmekle olur. İşte o zaman
kaynakları bizzat kendimiz öğreniriz, kendi
işimizi başkalarına havale etmeyiz, onların da bizi
bir oyuncak gibi oynatmalarına fırsat vermemiş
oluruz. Aslında insanlar Kur’ân’ı okuyup üzerinde
düşünseler, sevgi ve gönül bağı ile bağlı olduklarının,
kendilerine anlattıklarında bir yanlışlığın
olduğunu fark edeceklerdir.Biz Kur’ân’ı anlayalım
diye, yüce Rabbimiz bu mübarek ve son İlâhî
kitabı indirmiştir.
Kur’ân-ı Kerim, anlaşılıp uygulamaya konulmadan
bizlere bir fayda vermez. Okuduğumuz
zaman, yalnızca okumak için okumuş oluruz. Hiç
yüce Rabbimizin bizim anlamamamız için kitap
gönderebileceği aklımıza sığabiliyor mu? Hayır.
Sahabe- i Kiram efendilerimiz, Kur’an’a çok büyük
önem vermişler, ezberledikleri Kur’an ayetlerini
hayatlarında uygulamadıkça yeni ayetleri
ezberlememişlerdir. İşte Kur’ân’ı anlayıp yaşamanın,
en güzel örneği budur.
Bugün İslâm toplumunun hal ve tavırları,
sanki Kur’ân’ın adeta anlaşılmaz bir kitap olduğunu,
anlaşılmasının da mümkün olmayan bir kitap
olduğunu bağırır gibidir. Bu da Müslümanların,
Kur’ân’ın anlamı üzerinde düşünmeksizin kafa
yormamalarına, yalnızca tecvid, sıfat vb. dikkat
ederek sadece, okumakla kalmalarına neden olmuş,
hayatlarına uygulayamamışlar.
Ne yazık ki bugün dahi Müslümanlar arasında
yaygın olan bir inanışa göre, Kur’ân’ın sadece
hocalar ve din adamları tarafından anlaşılabileceği,
toplumun bunu anlayamayacağı görüşü beynimize
yerleşmiştir.
Eğer bir Müslüman Kur’ân’-ı Kerim’i yalnızca
okumak için okuyor bu da hayatında bir değişikliğe
sebep olmuyorsa herhalde Kur’ân okumanın
ona bir faydasının dokunduğunu söyleyemeyiz.
Acaba bugün bizler bir İslam toplumun fertleri
olarak bir veya birkaç ayetin dışında kaç kere, kaç
ayete, kafa yorup kaç kere düşündük? Kur’ân’ın
Türkçe meâlini ve tefsirlerini acaba kaç defa okuduk?
Yapmamız gereken görevimizi ihmal edip
kendi işimizi hep başkalarına havale edip yan gelip
yattık.
Yüce Rabb’imiz “Şu Kur’an’ı bir iyice
tedebbür etmezler mi, yoksa evvelce gelip
geçen atalarına gelmeyen bir şey mi geldi
onlara?. (Mü’minûn- 68)”. “Kuran’ı tedebbür
etmiyorlar mı? Allah’tan başkasının
olsaydı onda birçok çelişki bulacaklardı.
(Nisâ- 82)”.
“Onlar Kur’an’ı tedebbür etmiyorlar
mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri
mi var? (Muhammed- 24)” buyurarak bizlerin,
Kur’ân’ı, tedebbür, yani arkasındaki hakikatın
araştırılarak okumamızı istemektedir. Herkes
mutlaka, Kur’ân-ı Kerim’i anladığı dilde okumak
zorundadır. Kur’ân’ı çok iyi düşünüp ders alabilmek
için, onu Sahabe efendilerimiz gibi, yavaş
yavaş ve düşüne düşüne, sindire sindire okumak
gerekmektedir.
Kur’ân-ı Kerim, mutlaka indirildiği dil olan
Arapça ile okunmalıdır. Buna kimse itiraz edemez.
Çünkü yüzünden okumak veya dinlemek
de büyük bir sevaptır. Ama sadece okumak ve
dinlemek yetmez. Dinleyip de anlamaya çalışmazsak
ve hayatımıza uygulamazsak bize bir faydası
olmaz. Olsa olsa güzel sesli bir hafızın okumasından
dolayı duygusal bir an yaşarız ki bu da
geçicidir.
Buna bakarak Kur’ân’ın indiriliş gayesi,
okumadan dolayı duygusal bir an
yaşamak mıdır ? Tabii ki değildir.
Anlamını anlamasak dahi okunan
ayetlerden etkilenebiliriz. Bu, bazen
okuyanın sesine ve tilavetine göre
de etki yapabilir. Mesela dünya çapındaki
bir hafızın okuma tarzı ve
sesi etkili olabilir. Kur’ân geçici zevk
bırakan değil, ebedi hayat kitabıdır.
Buna göre Kur’ân-ı Kerim, öyle
geçici bir süre etkilenmemiz için indirilmiş
değildir. Hele hele mukabelelerde
ve 1001 hatimlerde, 20 veya
30 dakikada okunmak için okunacak
bir kitap hiç değildir.Bunu anlamadan,
adet yerini bulsun diye şu
kadar hatim okuduk denmesi de hiç
etik değildir. Bu duruş Kur’ân üslubuna
zıttır. Kur’ân’ın üslubu hem
ikna edici hem de harikadır.
1001 hatimden dolayı birileri hemen şaha
kalktılar. Gökyüzünü yere indirdiler.Menfaat devşirmeye
başladılar.Birileri,yok efendim,1001 hatim,
milli ve manevi değerlerin bayrağı imiş de...
Birileri,yok efendim,at üzerinde okunması,mukaddesata
bağlılık imiş de... Birileri, Hakka tapan
halkın,Hakka doğru yürüyüşü imiş de!.. At bir
hayvan o anda yelleniyor, dışkı atıyor. At üzerinde
değil de 17 milyonluk, Maybach Mercedesin
içinde, temiz bir ortamda okunsa olmaz mı ? Yok
efendim, bu durum, bu kimliğe ait bir gelenekmiş
de !.. Peh peh !.. O zaman Hac’ca, deve ile gidiliyormuş,
şimdi neden uçakla gidiyorsunuz? O
zaman İstanbul’a, at sırtında veya kağnı arabasıyla
gidiliyormuş,şimdi neden son model araçlarla
veya uçakla gidiyorsunuz?
Birileri,yok efendim,1001 hatimler; musibetler
kalksın, depremler ve musibetler yok olsun
diye okunuyormuş da!.. Bu sadece Erzurum ile
değil,Türkiye ile,Türk dünyası ile ümmet coğrafyasıyla
da ilgili imiş de!.. Bakar mısınız binbir hatimi
nelerle ilişkilendirip devşirme yapıyorlar?Allah’ın
Kur’ân’ını, menfaat devşirmek için, nerelere
çekiyorlar ? Aman ya Rabbi !.. Bu mübarek kitabı,
dünya menfaati için nasıl kullanıyorlar. Rabbim
Sana sığınırız.
Peki 1001 hatim, deprem ve her türlü felaketleri
berhava ediyorsa :
2 haziran 1859 yılında Erzurum’da, 6.1 büyüklüğünde
deprem olmuş, bazı kaynaklara
göre, 600 kişi, bazılarına göre,15 bin kişi ölmüş,o
zamanki 7000 haneden,3500’ü yerle bir olmuş,
şehir adeta harabeye dönmüş.Bu deprem, Erzurum
tarihinde en yıkıcı hasara neden olmuş.
Bu depremi, cihazları ve barometreleri yardımıyla,
üstelik Rusya bilimler kademisi üyesi,Hermann
Vonn Abch rapor etmiştir.1001 hatimi okuyanlar
bu bilimsel başarıya sadece seyirci kalmışlar
Ayrıca Erzurum’daki şu depremlerde:
08.11.1901’de, 10.000 ağır hasarlı bina, 13
Eylül 1924 tarihinde Erzurum Pasinler ilçesinde
6.9 kuvvetinde meydana gelen depremde,4300
ağır hasarlı bina, 310 vatandaşımız ölmüş,
21.11.1939’da Tercan’da,500 ağır hasarlı
bina,43 ölü, 03.01.1952’de Hasankale’de, 701
ağır hasarlı bina, 133 ölü, 25.10 1959’da Hınıs’ta,
300 ağır hasarlı bina,18 ölü,30.10.1983’de 3241,
ağır hasarlı bina, 1155 ölü,18.9.1984’de, Balkaya’da,
187 ağır hasarlı bina 3 ölü,25.3.2004’de,
122 ağır hasarlı bina 10 ölü olmuş, Kandilli beldesi
adeta yok olmuştur Sadece 1900’dan sonra
Türkiye’de,irili-ufaklı 198 deprem olmuş,Mesela
1999, Gölcük depreminde,66.441 bina çok ağır
hasarlı olmuş,17.408 insanımız ölmüştür. Bu
depremlerde ve diğer felaketlerde, milyarlarca
dolarlık maddi kayıplar olmuştur.
90 bin Sarıkamış evladının bir kısmı Erzurum’da
iken tifo ve tifüsten ölmüş,1.Dünya Savaşı’ndan
sonra, Ruslar ve Ermeniler, Erzurum’da
büyük katliamlar yapmışlar, namus tarumar edilmiş,
camiler ahır yapılmış, halk inim inim inlemiş.
Yanık Dere, Arzutu ve Alaca Köyleri bunun en
önemli göstergesidir.
Bunun dışında yangın,sel, kuraklık, pahalılık
felaketleri de başka.Hani 1001 hatim, musibetleri
berhava eder deyip bol keseden atanlar,bu felaketler
neden berhava edilmemiş? Allah’ın mübarek
kitabı üzerinden, mübarek dini üzerinden, din
sömürüsü yapmayı bırakın artık. Yeter!..
1001 hatim,Türkiye,Türk dünyası,ümmet
coğrafyası ile ilgilidir, onlarda da depremleri,doğal
musibetleri kaldırıyor, diyorlar ya!..1001 Hatimlerin
okunduğu, bu 500 yıl içerisinde,Türkiye’deki
felaketleri yazmaya sayfalar yetmez.Türk
dünyasının içler acısı hali meydanda.Ya İslam
dünyasında,asırlardır; savaş,kıtlık,açlık,ölüm,hastalık,
genç kız ve kadınlara tecavüz, hamile kalan
ve intihar eden binlerce kız ve kadın,küçük
çocukların vücutlarının satılması, Bosna Hersek,
Doğu Türkistan,50 yıldır Filistin’deki zulümler,-
genç kızların tecavüzlere uğrayıp fuhuş için satılmaları,
daha neler neler neler!.. Sayfalar dolusu
yazılacak felaketler.Hani,1001 hatim bunları da
berhava ediyordu? Bu musibetler için de etkili
idi. Ne oldu? Niye etkili olmadı?
Hani,1001 hatim Erzurumla ilgili de bir duruş
sergiliyormuş.31 Aralık gecesi camilerde dedebaba,
evde,nine-anne hatim okurken oğulları,
torunları sabaha kadar süren yılbaşı gecesinde
kompetiler, havai fişekler eşliğinde, tonlarca içki
ve eğlencelerle, her yıl,Allah’a isyan etmiyorlar
mı? Ya şehirde, ilçelerde, köylerde yapılan yılbaşı
kutlamalarına ne demeli? Bu mu duruş? Neden
böyle sırf menfaat için, bu mübarek ayetleri kullanıyorsunuz?
Neden?
Ey şaha kalkanlar!.. Bu mübarek dinde öyle,
elem-gullem yoktur. Müslüman ok gibi dümdüzdür.
Yılan gibi eğri büğrü olamaz. İslam’da da
böyle bir duruş yoktur.1001 hatim okumak sevaptır.
Bunu, menfaat için, kafanıza göre yorumlamayın.
Eğer anlayarak okur, Rabbimizin buyurduklarını
uygular, yapar yaşarsanız bu sıkıntıları
yaşamazsınız.
Her yıl Hac’da,duaların kesin kabul olduğuna
inanılan Arafat’ta, İslâm alemi için dua edilir
ama İslâm aleminin hâl-i pür melali ortada. Sadece
kavli değil, fiili dua çok önemlidir. Sen tarlayı
sürüp tohum atıp ilacını,suyunu verip çapasını
yaparsan karşılığını alırsın. İşte sen Kur’ân’ı okur
anlar, hayatına uygularsan karşılığını alırsın hayatın
değişir, yoksa yok.
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri
yüzünden, karada ve denizde düzen
bozuldu.Böylece Allah,-dönüş yapsınlar
diye- işlediklerinin bir kısmını onlara ¬tattırıyor.
(Rum-41)”.
“Yeryüzünde düzeni bozan ama düzeltmeye
yanaşmayan aşırıların istediklerini
yapmayın. Şu’arâ. (152).”
“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp
ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah
birçoğunu da bağışlar.( Şûrâ- 30).”
“Elbette bunda, düşünen bir toplum
için ibretler vardır. (Casiye-13)”.
Demek ki bu mübarek ayetlere göre,1001
hatim okumak öyle dediğiniz gibi,musibet ve
felaketleri önlemiyormuş. Kur’ân’da buyurulan
emirleri yapmak yaşamak ve Kur’ân’ı yaşayan
Peygamber (S.A.V.) hayatını hayatımıza tatbik
etmekle ilgiliymiş.
Eğer Uhut’ta, Peygamberimizin emri tutulsaydı
o felaket yenilgi yaşanmazdı. Eğer Kur’ân’ın
emirleri ve Peygamberimizin hayatı örnek alınsaydı,
17 Haziran 656 yılındaki Cemel Vakası ve
Mayıs- Temmuz 657’deki,Sıffin Savaşı’ında binlerce,
o ölümler yaşanmazdı.
Ey devşirmeciler !.. Bu mübarek dini ve bu
mübarek Kur’ân-ı Kerim’i, üç kuruşluk dünya
menfaati için, bir sömürü aracı olarak kullanmayın.
Kur’ân’ın öğütlerini, ibretlerini dinleyin
bunları anlatıp uygulattırın, insanların Kur’ân’ın
ahkamını yaşamalarına yardımcı olun. Kur’ân insanlığa
bunun için inmiş İlâhî bir mucizedir.
Kur’ân-ı Kerim’in, insanlara hidayet yolunu
gösteren, onların akılları ile hükmetmelerini, gökte
ve yerde, karada ve denizde, nebatlarda ve
hayvanlarda, açıkta ve gizlide, adetlerde ve kanunlardaki
bütün emirlerine, insanların gözlerini
açmasını sağlayın.
Kur’ân-ı Kerim’in âyetlerinde “ Bu Kur’ân’ı
anlamasanız da sadece dinlerseniz, bu
Kur’ân sizi, hidayete erdiren bir kitaptır.”
diye bir ifade yoktur. Öyle ise bu Kur’ân’ı anlayarak
okumalıyız. Eğer Müslümanlar “ Bizim
hayatımızın kaynağı Kur’ân’dır” diyorlarsa
herhalde o hayat kaynağında ne olduğunu bilmek
zorundadırlar.
Kur’ân’ı ve meâlini okurken de yüce Rabb’imizin
bu âyetlerde ne buyurduğunu, düşünerek
ve aklederek hareket etmek gerekmektedir. Zira,
Kur’ân’ı anlayarak okumak demek, içerisinde
bulunan mesajları ve bilgileri hayata geçireceğimiz
anlamına gelmektedir. Çünkü hayatımızı
Kur’ân’a göre düzenlememiz gerekmektedir.
Kur’ân’ı anlamalıyız ki hayatımızı da ona göre
düzenleyip yaşayalım ki dünyamız ve ahiretimiz
huzur ve rahatlık içinde olsun.
Selam ve saygılarımla…