Yaşam koçluğu diye bir şey başladı son günlerde. Lavaboya gitsen danışmak durumundasın, her nedense. Para veriyorsun adam sana akıl veriyor. Açıklaması böyle. İşin garip tarafı bu işin bir denetim mekanizması yok. Ya da var, takan yok. Bir dönem arkadaşlarımın arasında kendine bir meslek yada ticaret tezgahı edinenemiş olanların, imam olduğuna şahit oldum. Bu iş ehliyet ister, liyakat ister. Şimdide yaşam koçluğu. İmamlığın bir denetim mekanizması olduğundan, bu meslesksizler zamanla İmamlığın ağırlığına şahit olup, işi ciddiye aldılar da hem kendilerini hemde müdavim cemaatlerin kurtarma yoluna gittiler. Bu koçluk ya çok basit, ya da iyi paralı bir iş. Nasılsa arayan soranda yok, devlet tarafından. Kazanabildiğin kadar kazan. Müşteri de çok. Beyinsiz soruyon memlekette. Kendi fikrini önemsemeyen, kendine güveni olmayan, hatta parası çok olan, bir yaşam koçunun dizinin dibinde rahlei tedrise başlıyor. Son zamanlarda kime sorsam yaşam koçu olduğunu söylüyor. Terim olarak Türk Dil kurumunda bir karşılığı varımdır bilmem ama, İyi piyasası var. Koçlardan geçilmiyor valla. Müşterisindende geçilmiyor doğrusu. Bir ara kendime bir yaşam koçu bulmayı, işleri yoluna koymayı, hatta fazla kazanmayı, kısa zamanda zengin olmayı düşündüm. Ama koç arayan koyunların gurubunda olurmuyum kaygısıyla vaz geçtim. Sosyal doku açısından, toplumsal ve bireysel başarı açısından sosyolog psikolog hatta danışmanlar olmalı. Avukatlarda olmalı. Ama bunlar ehliyete tabi olduklarından yararlı olanaklarından kimsenin şüphesi yok. Belki yaşam koçlarınında yaralı olduğu ispatlanmıştır. Ama her önüne gelen de koç olmamalı. Gerçi bu kadar koyuna üç beş koç fazla olabilir ama her kpçunda kuzusu makbul olmuyor. Yeni koçları selamlarken birde gaza getirmek için şöyle demek lazım bence :’yürü be koçum, kim tutar seni’.