Koçi Bey Risâlesi’nde, devlet yönetimi

Koçi Bey döneminde,imparatorluğunun sınırları, Orta Avrupa’dan, Habeşistan’a, İran’dan Fas’a kadar uzanmaktadır. İmparatorluğun bu haşmetli görünümünün arkasında içerde huzursuzluklar, isyanlar yaşanmakta, devlet idaresinde, kurumlarda büyük ölçüde yozlaşmalar artmaktadır.
Koçi Bey raporunu, güç kaybeden bir imparatorluğun yozlaşmaya başlayan siyasetini düzeltmek ve Osmanlı hanedanın iyiliği ve bozulan devlet teşkilatının ve yönetme tarzının yeniden eski parlak günlerine dönebilmesi için yazdığını ifade etmektedir.
Koçi Bey’e göre, yozlaşma Kanuni döneminde başladığı için. Kanuni’nin hatalarını da 5 noktada toplar. Bunlar:
1. Bizzat divanda bulunmayı kaldırması, bunun sonucu sadece kılıç erbabının değil, Beylerbeyilerin bile padişah tarafından tanınmaması,
2. Hakkı olmadığı halde, silahtarını vezir yapması ve bu makamın yıpranması,
3. Damadı Rüstem Paşa’yı vezir yapması ve gereğinden fazla köyleri arazileri vermesi,
4. Rüstem Paşa’nın, devlet hazinesi olan hasları ve mukataaları (vergi) iltizam (tarafgirlik etme) vermesi ve bunları, namussuz, fâsik Yahudilerin kullanması, bunun sonunda köylerin mahv ve harap olması,
5. Sultanın süs ve şöhreti artırması, bunun halka kadar yayılması. Koçi Bey, bu konuda şöyle diyor; “ Bu Devlet-i Âliyyedeki şöhret ve süs gibi, zararlı bulaşıcı bir bid’at yoktur… Şöhret afettir demişler, hakikaten büyük afettir.” ( Risale,s.51).
Burada sözü edilen Damat Rüstem Paşa’nın, devlet yönetiminde her şeyi kazanç ve kâr hırsıyla değerlendirmesi, yabancıların bile dikkatini çekmiş. Hatta,Baron de Busbec, onun hakkında “Bahçenin çiçeklerini bile para ile satan adam” şeklinde yorum yapmıştır.
Bunun üzerine Koçi Bey “devlet bahçesindeki çiçekleri satanlar, oğul kanını akıtanlar, el üstünde tutulursa bu devletin hali nice olur… Sultanların devlet işlerine ilgisiz kalmalarının yanında, devlet erkânı da niteliksiz kişilerle dolmaya başlamıştır” der.
Özellikle bir ülkeyi yöneten ve başkomutan konumundaki yöneticinin sorumlulukları açıktır. Koçi Bey sorunları, kendi hükümdarına söylemeyi ihmal etmemiştir. Koçi Bey yozlaşmanın kaynağı olarak da sarayı göstermiştir.
Koçi Bey Risalesi, Osmanlı’nın iç sorunlarının yoğun yaşandığı dönemde, Sultan IV. Murat’ın danışmanı olan Koçi Bey’in yazdığı Raporlardır. Bizim Doğu kültürümüz,
Osmanlı- din ve devlete hizmetini esas alan, adalet ve ahlaki değerler karşısında daha hassas, kötü insanların farkında olarak iyilerin, mağdurların korunmasını amaçlayan bir anlayışa sahiptir.
Koçi Bey önce, Sultan Murat ( padişahın sır dostutur)’a, sonra kardeşi Sultan İbrahim’e raporlar sunmuştur. Koçi Bey’in Risâleleri (raporları) okunduğu zaman iyi eğitim almış, devlet yapısını ve işleyişini çok iyi bilen, bir şahsiyet olduğu görülmektedir.
Koçi Bey raporunu, güç kaybeden bir imparatorluğun yozlaşmaya başlayan siyasetini düzeltmek için hazırlarken çok ayrıntılı bilgiler vermekten çekinmediği ve Sultan’ların öfkesinden korkmadığı da anlaşılmaktadır. İşte, gerçek devlet adamı budur.
Öncelikle bu raporda aradığımız değerler; ahlak, din ve daha çok da hukukun öne çıkardığı adalet ile ahlakın merkezinde olan erdemdir. Bizim kültürümüzde önemli bir yeri olan, “adalet” ve “erdem” , bu metin aracılığı ile anlatılmaya çalışılmıştır.
Koçi Bey’in, padişahlara sunduğu bu raporlarda, adalet anlayışı, merkezi bir rol oynar.
Hukukçulara göre adalet, en üstün değerlerden biridir ve “salt iyidir”. Adalet esas olarak herkese hak ettiğini vermektir, yani eşitlikle ilgilidir. Sonuç olarak adalet; ahlak, din ve hukuk alanlarının ortak kavramıdır. Devlette adaletin ne kadar çok önemli olduğu görülmektedir.
Erdem ise,fazilet terimi ile ifade edilen zaman içinde iyilik yapma alışkanlığı, doğru olma, bilgelik, mertlik, kendini bilme,yaratanın buyruğuna uygun davranma, kamunun çıkarını
kendi çıkarından üstün tutma, kendini aşma vb. anlamlara gelmektedir. Erdem kavramı çok kullanılmamış olmasına rağmen, doğru olma, hak yememe, adaletli davranma, sözünde durma, iyilik yapma vb. yüksek ahlaki davranışlar olarak ifade edilmiştir.Aslında,Koçi Bey, Osmanlı devletinin çürümesini, Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar götürür. Bunu da Sultan IV. Murat’a sunduğu risâlelerde anlatır. “Sultan Süleyman Han Gaziye gelinceye kadar bizzat, adalete kavuşmuş olan divân-ı hümâyunda hazır olup memleket ve millet, bütün halk, hazine, para ve diğer büyük işler ile tam mânâsıyla meşgul olurlar idi”,der. (Koçi Bey Risâlesi, 1997: 5).Sultanlardan başlayan bozulma onların çevresinde olanlara kadar genişler; “Nedimler
ve yakınları, Sultan Murat Han’ın saltanatının ilk zamanlarına gelinceye kadar gün görmüş, işten anlar, fikir sahibi, iyilik düşünen akıllı kimselerdi”,der. ((Koçi Bey Risâlesi, 1997: 5).
Osmanlıda bozulmanın en önemlisi, siyasi otoritenin yetersizliği, bilgiden, görgüden, bilimden uzaklaşılması, devlet kurumlarında bozulmaları hızlandırmıştır.Osmanlıda devlet yapısı, şu dört teşkilat üzerine bina edilmiştir:
1.Seyfiyye (askerler), 2. İlmiyye (eğitimciler, din adamları ), 3. Kalemiyye (bürokratlar), 4. Mülkiye (devlet içi yönetimde görev alanlar). Özellikle iki teşkilattaki bozulma çok etkili olur; Biri Yeniçeri ordusu, diğeri ilmiye teşkilatıdır. Koçi Bey’in ifadesine göre, Yeniçeri ordusu para ve iktidar hırsıyla siyasi otoriteye zamana zaman başkaldırmakta, böylece devlet gücü zaafa uğramaktadır. Diğer yandan vasıfsız insanlar müderris, kadı olabilmişlerdir.
IV. Murat’a sunduğu risâleler sadece devlet teşkilatında, kurumlarda yaşanan sorunları açıklamakla kalmamış, bunlara çözüm önerileri de getirmiştir. Bu metinlerin, Sultan’ın reform çalışmalarında çok belirleyici olduğu kabul edilmektedir. Sultan İbrahim’e sunduğu metinler ise, tamamen öğretici mahiyettedir.
Sultan Murat’a sunduğu risâlede, şu konular işlenmiştir; Padişahlar ve yakınlarındagörülen yozlaşma, tımar ve zeâmet erbabının değişen tutumları, vezirlerin tutumlarındaki değişiklikler, yeniçeri taifesindeki ilk bozulma, reaya (halk) fukarasının durumu,İslâm ülkelerinde çıkan fitne ve fesadın ne olduğu, askerin durumu, vükelâ ve divan ehlinin düzeltilmesi, rüşvetin kaldırılması vb.Koçi Bey’e göre “ sadrazamlık (başbakanlık) önemli bir görevdir, işin ehline verilmelidir, bundan sonra da bağımsız çalışmasına fırsat verilmelidir. Başlangıçta, tımar ve zeâmet sahibi olmak için, din ve devlet uğruna can ve baş vermek gerekirken zamanla bu işler para, rüşvet, adam kayırmayla oldu” der.
Koçi Bey, eskiden dini ilimlerde ve eğitim alanında üstün olanların göreve getirildiğini, en bilgili olanın da şeyhülislâm ve müfti-i enam olduğunu, olgunluk ve fazilet kaynağı olan Şeyhülislâmın, din ve devlet işlerinde çalışıp halkın ahvâli ile ilgilendiğini belirtir. “ İşin ehli olan üç büyük ilin (İstanbul, Bursa, Edirne) kadıları ve diğer şeriat hakimleri sebepsiz ve keyfi olarak hiç azlolunmazlardı”, der. ( Risale,s.20).
Şimdi ise “Giderek her işe hatır karışmakla ve her işe göz yummakla hak sahibi olmayan
lara hadden aşırı mevkiiler verilerek eski kanunlar bozuldu… Memuriyetlerin çoğunu, rüşvet ile ehliyetsizlere verir oldular.Mülâzimlikler (teğmen) dahi,yolu,usulü ile verilmeyip satılmağa başlayalı, voyvoda ve subaşı kâtipleri ve avam tabakasından birçokları, beş-onbin akçe ile mülâzım oldu. Sonra, bunlar, az zamanda müderris ve kadı olup ilim sahâsı cahillerle doldu… Bilgin ve câhil ayırt edilmeyip bilginlerin kadri bilinmemekle, yüce bilginlerin halk gözünde itibarı kalmadı.” der. (Risale,s.22). Devam edecek.
Selam ve saygılarımla