Mushaf’taki sıralamada yetmiş beşinci,
iniş sırasına göre otuz birinci suredir.
Karia süresinden sonra, Huzeme süresinden
önce Mekke’de inmiştir.
Sure adını birinci ayette geçen “Kıyamet”kelimesinden
almıştır. Ayrıca “Lâ uksimü” adıylada
anılmaktadır. (İbn Âşûr, XXX, 336)
Kıyamet suresi kırk ayettir.
Surenin konuları
Bu surenin temel konusu kıyamettir. Ancak
bunun yanında;
Nefs-i levvame,İnsanın ikinci kez yaratılışı,Kıyamet
sahneleri,
İnsanın amel defterini okuması,Kıyamette Allah’ın
görülmesi,İnsanın yaratılış süreci, İnsanın
başıboş olmaması gibi birçok konuda işlenmektedir.
Kıyamet suresini daha iyi anlayabilmek için
sureden bazı ayetleri yazıma alarak birlikte tefekkür
edelim inşallah.
Yüce Allah (cc) insanların ahirette hesaba çekileceklerini
yeminle bizlere bildirmektedir. Şöyle
ki;
“Kıyamet gününe yemin ederim.(Kusurlarından
dolayı kendini) kınayan nefse de
yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).”
Kıyamet/1-2
Yüce Allah’ın Kur’an’da herhangi bir konuyu
yemin ederek zikretmesi o konunun ve kendisine
yemin edilen şeyin önemine işaret eder.
Burada da korkunç manzaralarla dolu kıyamet
gününe ve kendini kınayan, sorgulayan nefse
yemin ederek bu konuların önemine dikkat çekilmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de kıyametin geleceğinden
kuşku duyulmaması gerektiğini belirten ve kıyametle
ilgili durumları açıklayan pek çok âyet vardır.
Müslüman için önemli olan kıyametin ne zaman
kopacağını, dolayısıyla âhiret hayatının ne
zaman başlayacağını bilmek değil, onun kopmasıyla
başlayacak olan ebedî hayata inanmak ve
ona gerektiği şekilde hazırlanmaktır.
KIYAMET NEDIR? NASIL OLUR?
İslâm inancına göre sûra ilk üflendiğinde bütün
canlılar ölecek.
Sonra kabir hayatı veya berzah denilen ve
ölümle kıyametin kopması arasındaki dönemi
kapsayan sürecin dolması ve kıyametin kopmasından
bir süre sonra sûra ikinci defa üflenince,
insanlar yeniden diriltilerek yattıkları yerlerden
kalkıp mahşerde toplanacaklardır.
Arkasından hesaba çekilip yargılanma, amel
defterlerinin ortaya konması, mîzan yani iyilik
ve kötülüklerin tartılması, değerlendirilmesi
gibi âhiret halleri denilen
aşamalar gerçekleştikten sonra cennetlikler
ve cehennemlikler belli olacak,
sırat köprüsünden geçebilenler
cennete kavuşurken geçemeyenler
cehennemi boylayacaklardır.
İkinci olarak yemin edilen şey ise
Nefis tir.
Sözlükte nefs (nefis), “bir şeyin
kendisi ve hakikati, benlik, can,
ruh, kalp, insandaki mânevî güç,
kan” gibi anlamlara gelmektedir.
Nefis konusu önemli bir konu
olduğu için, nefisle ilgili olarak tefsir
kitaplarında yazılan bir yazıyı sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Kur’ân-ı Kerîm’de nefis, insanı,
insanın ruhî-mânevî varlığını, kişiliğini ifade eder
(meselâ bk. Bakara 2/233; Âl-i İmrân 3/25, 30;
En‘âm 6/70, 151).
İslâm kaynaklarında nefis iki değişik
anlamda kullanılmıştır:
1. Nefis, insandaki istekler, arzular, güdüler,
dürtüler ve duygular bütünüdür. Uygun eğitim almamış
insanda ortaya çıkan kötü huy ve özellikler
buradan kaynaklanır.
2. İnsanın hakikati ve kendisi. Gazzâlî, bu anlamda
nefsin kalp, ruh ve akılla eş anlamlı olduğunu
belirtir (İhyâ, III, 3-5).
İnsan nefsi iki temel özelliğe sahiptir:
a) Nefis dinamiktir, kendi kendisini dengeleyici
bir sistemdir ve onda zıt eğilimlerin meydana
getirdiği psikolojik bir gerginlik ortamı vardır.
Bu gerginlikler davranışlarda güdüleyici bir sistem
olarak rol oynarlar.
Kur’an’da muhtelif ayetlerde nefsin bu özelliğine
işaret edilmektedir (meselâ bk. Şems 91/7-
10; Tîn 95/4).
b) Nefiste gelişme ve olgunlaşma gücü vardır.
İlkel haliyle nefis, içgüdüsel isteklerin baskın olduğu,
dolayısıyla ahlâkî ölçülere uyum sağlamakta
zorlandığı için kötülüğe yatkındır.
Bu özellikteki nefis derecesine nefs-i emmâre
denilir.
Mutasavvıflar, nefsin mertebelerini ve
nefsin hallerini şu şekilde açıklamışlardır:
1. Nefs-i emmâre: Şeytana
uyarak şehevî isteklerin yerine getirilmesini
emreden ve kalbi süflî yönlere
çeken kuvvet demektir.
2. Nefs-i levvâme: Şehevî
arzulara karşı mücadele eden ve
işlediği günahlardan dolayı üzülüp
kendini kınayan, yargılayan ve kendisini
düzeltmeye çalışan nefis basamağıdır.
3. Nefs-i mülheme: İlham ve
keşfe mazhar, hayır ve şerri idrak
edebilme melekesine sahip olan ve
şehevî isteklere karşı direnen nefistir.
4. Nefs-i mutmainne: İman
nuruyla tam aydınlanmış, kötü sıfatlardan
kurtulup yüce ahlâk ile bezenmiş
olan nefistir.
Bu dereceye ulaşan nefsin çatışmaları yatışmış,
sıkıntı ve gerilimleri son bulmuştur.
Bu nefis hem Allah ile hem kullarla hem de
kendisiyle barışık olduğu için huzur ve tatmin içerisindedir.
5. Nefs-i zekiye: Nefsi kirletecek inkâr, cehalet,
kötü hisler, yanlış inançlar ve kötü huylardan
temizlenmiş; iman, ilim, irfan, iyi hisler, güzel huy
ve ilâhî ahlâk gibi takva özellikleriyle terbiye edilip
ilâhî tecellilere mazhar olan nefis demektir.
6. Nefs-i râziye: Kendisi ve başkaları hakkında
–hayır veya şer olarak– tecelli eden ilâhî
hükümlere tereddütsüz rıza gösterip teslim olan
nefsin makamıdır.
7. Nefs-i marziyye: Allah ile kul arasında rızanın
müşterek bir vasıf olduğu, kulun Allah’tan,
Allah’ın da kuldan razı olduğu makamdır.
8. Nefs-i kâmile: Kişinin marifet sıfatlarını
kazanarak irşad mevkiine yükseldiği makamdır.
Selam ve dua ile.