KIYAMET SURESİ NÜZULÜ VE KONULARI - 3

Surenin bu bölümünde, Ahiret hayatı ve
oradaki insanların durumları hakkında
bilgi verilmektedir.
“Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz
ve ahireti bırakıyorsunuz. O gün birtakım
yüzler aydındır. Rablerine bakarlar. O gün
birtakım yüzler de asıktır. Bel kemiklerini
kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar.”
Kıyamet/20-25
Hz. Peygamber (sav)’in vahyi alışıyla ilgili özel
olarak kendisine hitap eden ara cümlelerden sonra
bu ayetlerde insanlığa yönelik genel bir hitapla
tekrar başa dönülerek müşriklerin öldükten sonra
dirilme olmayacağına dair iddiaları reddedilmektedir.
Bu konuda geçerli mazeretlerinin bulunmadığı,
fakat dünya zevk ve lezzetlerine düşkünlüklerinden
dolayı âhiret hayatını reddettikleri ve bu
sebeple kınandıkları anlaşılmaktadır.
İnsanların kınanmasının sebebi dünya nimetlerini
sevmeleri değil, bu yüzden ahireti terketmeleridir.
22. ayette geçen “o gün”den maksat kıyamet
günüdür.
İnsanların kaçacak yer aradığı o günde dünyada
iman edip iyi işler yapanların gönülleri sevinçli,
mutlu, yüzleri ise güzel ve aydınlık olacaktır.
Ehl-i sünnet kelâmcıları “Müminler ahirette Allah’a
bakarlar, O’nu görürler” şeklinde anlamışlardır.
Nitekim Hz. Peygamber (sav)’in de ashabına,
dolunayı gördükleri gibi Allah’ı göreceklerini haber
verdiği rivayet edilmiştir (Buhârî, “Tevhîd”,
24).
Ayette müminlerin cennette Allah’ı görecekleri
açıkça ifade edilmektedir; bu görmenin mahiyeti
ise –Ehl-i sünnet âlimlerinin belirttikleri gibi– bizim
bilgi ve kavrama imkânlarımızı aşmaktadır.
Kısacası müminler, cennette Allah’ı “nicelik
ve nitelik ölçülerinin dışında” görecekler ve
bu görme bütün cennet nimetlerini gölgede bırakacak
derecede yüce bir mutluluk verecektir.
Dünyada gerçekleri inkâr eden ve kötü işler
yapan kâfirlerin ise yüzleri sararıp solacaktır, gönülleri
mutsuz olacaktır.
Çünkü büyük bir korku içinde “belleri kıracak”
şeklinde nitelenen musibetin gelmesini beklemektedirler
(Şevkânî, V, 391).
25. ayette “bel kemiklerini kıran” diye
çevrilen fâkıra kelimesi bel kemiğini kırıp omuriliğe
isabet eden, yani belleri kırıp parçalayan darbe,
mecazi anlamda büyük musibet ve felâketler için
kullanılmıştır. (Elmalılı, VIII, 5483).
Devamla gelen ayetlerde, insanın
ölüm anında ki durumu bildirilmektedir.
Şöyle ki;
“Hayır, can boğaza dayandığı,
“Kimdir (bunu) iyi edecek?”
dendiği, (ölmek üzere olanın da)
bunun ayrılış olduğunu bildiği,
bacakların birbirine dolandığı
zaman, işte o gün sevk ediliş,
Rabbinedir.” Kıyamet/29-30
Can boğaza gelip de hasta ölüme
yüz tuttuğunda çevresindekiler,
“Bunu ölümden kurtaracak bir
şifacı yok mu?” diye sorarak son
bir çarenin bulunup bulunmadığını
araştırırlar.
Bir yoruma göre de ölüm meleği,
“Bunun ruhunu rahmet melekleri
mi yoksa azap melekleri mi
götürecektir?” diye sorarlar.
Bu telâş arasında ölmek üzere olan kişi artık
yakınlarından ve dünya hayatından ayrılma zamanının
geldiğini anlar; ecel geldiğinde can çıkıp
gider.
“Bacaklar birbirine dolaşır” ifadesi, “Artık
ölen kişinin dünyadan ilgisi kesilmiş,
âhiret hayatına, ilâhî huzura yönelmiştir”
şeklinde açıklanmıştır.
Bundan sonra kendi iradesiyle hareket etme
imkânı yoktur. Allah katında durumu dünyada
yaptıklarına göre değerlendirilir; müminlerden ise
cennete, inkârcılardan ise cehenneme gönderilir.
Özellikle Allah’ın, kendi varlık ve birliği ile kıyamet
ve ahiretin kesinliği hakkında bunca açıklamalar
yapmasına, kanıtlar ortaya koymasına rağmen
ve inkâr edenleri ne büyük azabın ve acıların
beklediğini haber vermesine rağmen hâlâ gerçeği
kabul etmemekte, Kur’an’ı ve peygamberi tasdik
etmemekte direnen.
Allah’a kulluğunu arz etmekten kaçınan inkârcı
tutum eleştirilerek şöyle buyrulmaktadır.
“O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da
kılmamıştı. Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.
Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti.
“Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır
sana, lâyık!” denecektir.
İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını
mı zanneder.
O dökülen meniden ibaret az
bir su değil miydi? Sonra bu, bir
“alaka” oldu. Derken Allah onu
yaratıp güzelce şekillendirdi.
Nihayet ondan da erkek ve dişi
iki eşi var etti.
Şimdi, bunları yapan Allah’ın
ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?”
Kıyamet/31-40
O inkârcı tip, vahyi onaylamaya,
Allah’a kulluk etmeye yanaşmaz;
hakkı, hak davetçisini inatla
yalanlamaya kalkışır;
İlgi gösterip kulağını ve zihnini
söylenenlere açacağı, insafla değerlendireceği
yerde, kör bir taassupla gerçeğe sırtını
döner, kulağını tıkar, kalbini kilitler.
Sure bu inkârcılara, kendi türünün yaratılış sürecini
ve bu muhteşem olayı gerçekleştiren yüce
gücü hatırlattıktan sonra bir soru ifadesiyle, bu gücün
ölüleri de dirilteceğini bildiren uyarı ayetiyle
sona ermektedir.
Bu sure okunduğu zaman sonunda; Belâ
“evet” denilmesi,
Mürselat Suresi’nin sonunda; Amenna billâhi
“Allah’a iman ettik.” denilmesi,
Tin Suresi’nin sonunda; Belâ ve ena alâ zalikum
mineşşahidin “Evet, ben de buna şahit
olanlardanım” (Ebu Davud, Salat, 150; Tirmizi,
Tefsiru sureti, 95.) denilmesi
Hz. Peygamber (sav)’den Ebu Hureyre hadisiyle,
Ahmed, Ebu Davud, Hâkim, Beyhaki gibi
hadisçi ve tefsirciler tarafından rivayet edilmiştir.
Selam ve dua ile.