Karanlık bir nurdur. Hem de öyle bir nur ki, bildiğimiz ışığın nurunu söndürebilecek ve yok edebilecek bir nur. Herkese malumudur bu gerçek lakin anlayışı kadarıyla idrak eder. Gözleri kapamak kişiyi karanlıkta bıraktığı gibi aydınlığa da kapı açması bakımından dikkate değerdir. “En iyi okuma, gözlerin kapatılarak yapıldığı okumadır.” deriz bu yüzden. Biyolojik olarak insanın içi ışık sirayet etmediğinden karanlıktır bu durum karanlığın herkesçe bilinen, görünen yüzüdür. Bu karanlık, insanın aydınlanmasına mani değildir. “İçim aydınlandı!” der içindeki karanlıklarını bildiği halde insan. İşte görüldüğü üzere bizim tanımladığımızla kalır karanlık. Bu yüzdendir ki, tanımlaması da bize karanlıktır(!). Kendimize uyarlayarak tanımlama zaafiyetimizin bedeli olarak, kötü ve çirkin olan bir şeylerin karşılığı olarak kullanırız ‘karanlık’ ifadesini. Oysa gerçek hiç de öyle değildir!
Karanlığın, aydınlığa galibiyetini kainatı tasavvur ettiğimizde daha iyi idrak edebilmekteyiz. Örneğin; Karadeliklerin devasa yıldızları -beraberinde aydınlıklarını- nasıl da yutuvermekte ve nihayetinde devasa yıldızı ışığıyla beraber yutmuşluğun mağrur duruşu ile nasılda sessiz bir zafer seromonisi sergilediğini hepimiz bilmekteyiz. Bu, karanlığın nurunun ışığa galibiyeti değil de nedir? Öyleki sessizce olduğu halde hiçbir ses ve varlık bu nümayişi kainata bu denli haykıramaz. Sessizliğin zaferi... Karanlık, muhakeme kapılarını açan miftah (anahtar). Bazen hiçbir ısı ve ışığın ısıtamadığı insanı sıcaklığıyla saran, bazen de yakıp kavuran alevsiz ateş... Karanlık, insanın kendini kendince sorguladığı sorgu mahali... Ayıpları, kusurları örterek kucaklaşmayı sağlayan unsur. Aydınlığın tedirginliğinden, acabalarından uzaklaştıran terapist. Aydınlıktaki yüzsüzlerin yüzlerini kendilerinde de kurtaran hicap obası... Karanlık, anamızı, bacımızı, eşimizi, kızımızı setreden(örten) kara rengi ile ilahi nizamın imgesi olan bir çarşaf. Mabudumuzun beyti Mescid-i Haram’ın tesettürü. Belki de bembeyaz nur diye bildiğimiz ışık cümbüşü karanlığın son halidir(!) İnsan duygu yoğunluğu yaşadığında “İçim karardı” der. -Dünyadan el etek çekesi bir hale bürünür- Dünya dan el etek çekmek aydınlık değilde nedir? Karanlık, adına ölüm dediğimiz nöbetin tamama erdiği gün, her insanın gözlerini kapatarak, teslim olduğu vuslat... Suskunların adresi... Yokluğa vesile olarak asıl olana varlık kazandıran kudret. Bilinmeyi murad eyleyen kudret-i ilahinin, bilmesi gerekenlere ve bildiğini sananlara bildirisinin fısıldanıldığı müphem... Varlığın, yokluktaki ismi veya varlığı içinde yok eden... Zaman ve mekanın bittiği yer... Hiç..!Sır... Birbiri etrafında dönmekte olan molekülleri içinde barındıran atomdan başlayarak, büyüklük tahayyyülümüzün çok üzerindeki büyüklükleri ile kainattta ki sayısız dönenleri, dönüşleri içerisinde barındıran namahal(!) Ömrünnihayete erdiği anda kapatılan gözlerin perdenin kalkmasıyla daha keskin görmesine vesile olarak, nur’a ve müşahadeye açılan penceresi... “Zifiri!” ifadesinin de yetersiz kaldığı idrakteki acizliğimizi idrak... Karanlığa bırakılanın(mevta/ölü) kendisini aydınlıkta sananı (yaşayan) aydınlattığı aydınlık kaynağı... Her bakışta başka manalar verilebilecek hiçbirşeyin görünmediği halde herşeyi içinde barındıran anlatılamayan... Korkulası bilinen, emin olunası... Eşyayı kendisine dahi karanlık olan zihninde şekillendirmeye çalışan acizin (insanın), tasavvur edemediği karartıya bakarken iki karanlığın arasında (zihin ve kainat), aydınlanmaya çalıştığı muallimi. Böylelikle aydınlığın menbaı... İnsanın “Var!” dediği “Hak” haricinde herşeyinin bittiği nokta. Başka bir deyişle insanın Hak’tan başka herşeyin yokluğunu kabul ettiği mana... Alış-verişin görmeden de yapılabileceği, konuşmadan haklıya hakkının teslim edilebileceği, sessizliğin hakim olduğu, herkesin görmek noktasında eşit olduğu, kişinin yaşarken gözü olduğu halde görmediklerinin hesabını bu kez tam tersi baktığı halde göremediği bir mahalde verdiği mahal içinde mahal... Kalp gözü açıkların âli makamları... Niceliğin, kemiyetin fayda vermediği, nitelikleri ile çokluklarından iftihar edecek olan Nebiy-i Zişan-ı muhteremin(sav) övgüsüne Mazhar olanların rabıta mahali... Faydasızın gözünün, gözünün faydasının olmadığı bir toplanma, okuyucularımıza ise adeta toparlanma deklarasyonu.
Ve gökyüzü... mavi... karanlığa açılan ilk kapı, karanlığın ve kendi sonunun habercisi... Karanlık, fazla değil az ötede, maviyi bitirdiği yerde... Aydınlatmak için bekliyor karanlıkça (!) mavinin bittiği yerde değil, maviyi bitirdiği yerde... Ve bekliyor zaman kaygısı olmadan, “Kaygım zaman!” dediği halde zamanı kaygısız tüketenleri... Masmavi deniz de gökyüzünün bu ihtişam ve nümayişinin yani karanlığın eseri değil mi!
Selam ve
dua ile...