KARAGÖZ VE HACİVAT OYUNU, BİZE NE ANLATIR?

Kesin bir bilgi olmamakla birlikte, Hacivat
ve Karagöz’ün, Orhan Gazi döneminde,
Bursa Ulu Cami inşaatında çalıştıkları ve
nükteli konuşmalarından dolayı diğer çalışanları
etraflarına toplayarak inşaatın aksamasına
neden oldukları rivayet edilir.
Bu tavırları onlara pahalıya mal olur ve padişah
fermanıyla idam edilirler. Padişah
yaptığı hatayı anlar, çok pişman
olur, ama iş işten geçmiştir. Söylentiye
göre, Karagöz gölge oyunlarının
piri kabul edilen Şeyh Küşteri,
padişahı teselli etmek için, Karagöz
ve Hacivat tasvirlerini perdeye yansıtarak
gölge oyunlarını başlatan kişidir.
Bu oyunlar zamanla toplumun
en önemli eğlencesi haline gelir.
Özellikle eski ramazanlarda gece eğlencesi
olarak yaygınlık kazanır. Bu
Oyun, sadece bir oyun değil, aynı
zamanda bir nasihat kitabıdır.
Aynı zamanda Karagöz, dönemin
en eğlenceli yergi vasıtası olması
hasebiyle bir anlamda, Osmanlı
sosyal yapısının perdeye yansımasıdır.
Kişiler, meslekler, inançlar, giyim,
kuşam son dönem Osmanlı halkının gölgeleriydi.
Bu açıdan incelendiğinde Karagöz oyunları,
Osmanlı toplumunun gündelik hayatı hakkında
ve böyle toplumlarda bize bazı ipuçları verir. Yönetimlerde
görülen birtakım aksaklıklar hakkında
bizleri bilgilendirir.
Bu Oyun,bir yandan yerleşik düşünceleri ve
alışkanlıkları yıkmaya çalışırken bir yandan da
geçmişi tekrar canlandırıp insanları düşündürmeyi,
eğlendirmeyi ve güldürmeyi gaye edinir. Eserdeki
iki yönlülük, tıpkı yazı ve tura gibi, ferdin farklı
yönlerini ortaya koyar.
İnsanoğlunun zayıflığı, çaresizliği, acizliği, ölümün
kaçınılmazlığı, ahlâkın hiçbir şeyin ve kimsenin
tekelinde olmadığı, aksine tamamen ferdi
olduğu üzerinde durulur.
Bu Oyun’da, dine bakış açısına ve dinin çıkar
amaçlı kullanılmasına yönelik eleştiriler vardır.
Göstermelik din değiştirmeler, bunu çıkar amaçlı
yapanlar ile bunu teşvik edenler kıyasıya eleştirilir.
Bir imam karşısında insanlar kuyruğa girer ve
onların kelime-i şahadet getirmeleri istenir. Bugün,
şeyhlerin eteklerine sarılıp cennete gireceklerin
vaat edilmesi gibi. Aslında kimse dini inancı
önemsemez. Cami malları bizzat Müslümanlar tarafından
yağmalanır. Beyt-ül Mal’in yağmalandığı
gibi.
Ahlâki sayılabilecek tutum sadece Karagöz ve
Ayşe Hatun’un tutumudur. Din ile ahlâk kavramlarının
gerçekte birbirlerinden bağımsız şeyler olduğu
vurgulanır ve ahlâk kavramının önemsendiği
sezinlenir. Kadı Pervane, Nilüfer Sultan ve bazı
zanaatçılar gibi yönetimde ileri gelenler bir çıkar
çarkı içinde gösterilir. Konu çıkarlarını korumak
olunca, bu insanlar müthiş bir dayanışma
sergilerler. Ahlâkın tamamen
kişisel olduğu, din ve eğitimin, başka
hiçbir şeyin tekelinde olmadığı ima
edilir. Kanunlar veya bunun gibi
yaptırımlar ile ahlâkın değişmeyeceği
ima edilmektedir. Bir başka eleştiri
de verilen görevi düşünmeden kabul
edenlere yöneliktir. Hacivat ve Karagöz’ün,
kellelerinin vurulacağı anda
Hacivat infaz görevlilerine çıkışarak
şöyle der: “Katül misüz, vazifa
deyu her işe atlarsuz ?” (s.133).
Oyunda çok sayıda siyasi eleştiri
dikkat çekmektedir. Osmanlı’nın henüz
yeni kurulduğu ve imparatorluk
tohumlarının atıldığı bu dönemde
sultan, vezir, kadı, zanaatçı gibi, yönetimde
söz sahibi kimselerin nasıl
bir çıkar çarkı kurdukları, gerçek niyetlerini nasıl
gizledikleri, bunların çıkarlarını korumak için, nasıl
entrikalar kurdukları ortaya konulmaktadır. Eleştirilen
Osmanlı beyliği yönetimi olsa da aslında
bahsedilenlerin, genel devlet yönetimleri için de
geçerli olduğu kanısına varılabilir.
KARAGÖZ: “ Kurt bile kışu bekler…
Amma eşküya yaz, kış vardur…Burasu dağ
başu değildür, burasu taze devlettür “ didin.
“ Eşküyanun eğrü kabak kafalusu var didi
kü biz zaten dövletüz.”
HACİVAT : “Ona dimedün mü dövlet gazadadur,
savaşur.”
KARAGÖZ: “ Didi kü biz dövletün bir kanaduyuz.
Didin ki bir kanadü siz üsenüz ol
dövlet nah uçar. Evveli Pervane’nün yenü
traşçularu sandum, eşküya kılığunda dolaşur
imişler”… (shf.81). “Hacivat, Pervane
için “Her devrün kadusudur” (shf.75) derken
Pervane gibilerin, her dönem var olduğunu ima
eder ve ikiyüzlü siyasetçiler ile manevi değerleri
çıkar amaçlı kullananları eleştirir.
Adalet dağıttıkları zannedilen kadıların, Pervane
gibi “fırıldak”lar (shf.124) oldukları, tarih
boyunca örnek teşkilat olarak gösterilen zanaatçıların,
aslında çıkarcı kişilerin elinde olduğu ortaya
konur. Ülkeyi yönetenlerin ülkede olup bitenlerden
haberdar olmadıkları, bu yöneticilerin, çapulcuları
etraflarına toplayarak ülke yönetimine ortak
ettikleri eleştirilir.
Orhan Gazi’nin kılıç kuvvetiyle sayısız yer
aldığı fakat siyasetten pek anlamadığı ima edilir.
Her zaman olduğu gibi, o dönemlerde dahi rüşvet
ve hortumculuğun toplumu kanser gibi sardığı ve
toplumun her dönem olduğu gibi, niteliksiz yığınlardan
oluştuğu ima edilmektedir. Öte taraftan vezirler,
kadılar mühürü alıp dilediklerini yapar, asar
ve keserler.
Hacivat ve Karagöz yaptıkları gösterilerde vezirlik
görevi verilen, Kadı Pervane’nin hilelerini,
yalanlarını ve bazı yetkililerin, devlet malını yediklerini
apaçık söylerler ve bu durum karşısında,
Pervane ile bazı esnaf rahatsız olur. Bütün bunlar
olurken Orhan Gazi seyredip gülmekle yetinir ve
mizahın altında yatan eleştiriyi anlayamaz.
Bu arada halk, fakirlik ve sıkıntı içinde yaşamaktadır.
Pervane’nin sağ kolu olan Çoban’ın
dediği gibi: “Halkun her şeyun, donun dahi
alduk. Uçlara, tekfura kaçarlar. Traşçular
Tatara yollayacak vergü alamazlar” (shf.5).
Güç sahipleri yetkilerini çıkar amaçlı kullanırlar.
Pervane yaptıklarıyla ikili oynayarak işleri karıştıran
çıkarcı biridir.
Oyundaki figürler, dünyadaki insanlar gibi
kendilerine verilen görevleri yapıyorlar ve görevleri
bittiği zaman çekiliyorlar, her zaman varlar, ama
görünmüyorlar. Perde, dünyaya, hayata benzetilir,
arkadan vuran ışık, ruh, tasvirler de insanlar
anlamına gelir. Işık yandığında, yani ruh verildiğinde
kuklalar, yani insanlar perdede, yani dünyada
kendilerine biçilen rolleri oynarlar. Işık söndüğü
zaman, yani ruh çekildiğinde ölüm gerçekleşir,
hâla vardırlar ama artık görünür olmaktan ziyade,
görünmez olmaya çoktan geçmişlerdir.
Karagöz, Osmanlı toplumunun ve böyle olan
toplumların perdedeki gösterimidir. Çok önemli
ve anlamlı, ibretli dersler verir. Herkes payına
düşeni almalıdır. Çok düşündürücü dür!.. Liyakatli
ve ehliyetli olanlar iş ve ekmek bulamazlarken beceriksiz,
liyakatsiz ve dalkavuklar, yani bir yerlere
bağlı olanlar, iş, aş, ekmek bularak rahat ederler,
Özellikle gençler,liyakatli olanlar mutsuzdurlar.
İşte bu konu, Karagözde eleştirilir.
Güzel Söz: Sırrını kimseye söyleme !.. Herkesin
sözüne aldanma !.. İnsanların sözlerine değil,
işlerine bak !.. (Ahmed Nûbânî hazretleri, Kudüs’te
yetişen büyük velîlerdendir.)
Selam ve saygılarımla…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.