Kâfirleri azap ile tehdit eden Yüce
Allah (cc), müminleri ise Naim cennetleri ise
müjdelemektedir.
“ Şüphesiz Allah’ a karşı
gelmekten sakınanlar için Rableri
katında Naîm cennetleri vardır.”
Kalem/34
Rableri katından maksat
ahiret hayatıdır. Naim cennetleri
de dünya bahçelerine karşılık
olarak ahirette verilecek olan
cennettir.
Naim cennetleri gam ve
kederden uzak, bela ve sıkıntıdan
uzak katıksız nimet ve mutluluk
bağları ve bostanlarıdır.
Bu cennetler takva sahibi
kişilere verilecektir.
Takva sahibi kişiler, dünyada
O’ na iman ederek ve vicdan rahatlığının
zevkini tadarak ve o gayeye ermek için
vazife şevki, temizlik neşesi, ibadet huzuru
ve hakikat aşkıyla; ahirette ise Yüce Allah’ ın
cemalini, O’ na kavuşmanın safasını ve
O’ nun razı olduğunu görmenin lezzetini
Hakka’ l yakin tadarak sonsuz nimetler
içinde mutlu olurlar.
Yüce Allah bizleri takva sahiplerinden
eylesin inşallah. Âmin.
Sıradaki ayetlerde Yüce Allah (cc)
müşriklerin kendi lehlerine kurguladıkları üstünlük
hezeyanlarına cevaplar vermektedir.
“ Biz Müslümanları suçlular gibi kılar
mıyız? Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu
batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?
Onda, “ Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka
sizindir” (diye mi yazılı?)
Yahut bizden, her ne hükmederseniz
mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar
sürecek kesin sözler mi aldınız?
Sor onlara: “ Onların hangisi bu (iddianın
doğruluğu)na kefildir?”
Yoksa onların ortakları mı var? Doğru
söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!”
kalem/35-41
Başlangıç ayetlerinde insanlar iki
kısma ayrılmış olup Müslüman ve kâfir şeklinde
isimlendirilerek, ikisinin bir olmadığı,
denk olmadığı dolayısıyla ikisine aynı muamelenin
yapılmayacağı Yüce Allah tarafından
bildirilmiştir.
Sonra Yüce Allah (cc), kâfirlere soruyor.
“ size ait bir kitabınız mı var” siz buna
bakarak mı kendinize bir takım payeler veriyorsunuz.
Yoksa ki yok. Öyleyse bu hükmü nerden
çıkarıyorsunuz. Yüce Allah size böyle bir
söz mü verdi. Yok!F.RAZİ (ks) son ayetle ilgili
iki görüş ortaya koymuştur ki; ikinci görüşü
şöyledir.
Bu, "Yoksa onların, bu görüşte kendilerine
iştirak edecek kimseleri mi vardır?" demektir.
Ki bu görüş de, Müslümanlarla günahkârların
denk sayılması görüşüdür. "O halde,
eğer iddialarında sadık iseler, bunları getirsinler?"
demektir.
Bundan maksat da, bu görüşlerini
ispat etme hususunda onların, bir aklî delilleri
olmadığı gibi, naklî delillerinin de bulunmadığını
beyan etmektir.
Bu naklî delil de, onların, kendisinden
öğrenimde bulundukları kitaptır. Binâenaleyh,
onlara bu görüşlerinde hiç kimse muvafakat
etmez. Bu sebeple de bu, bu
görüşlerinin her bakımdan batıl ve geçersiz
olduğunu gösterir.
Bu bölümde kâfirler için kıyamet günü
şöyle tasvir edilmektedir.
“ Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı)
ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri
düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir
hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet
gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında
secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna
yanaşmı-yorlar) dı.” Kalem/42-43
Ayet-i kerime de kıyamet gününün
zorluğu ve o zor günde insanların düşecekleri
acılı durum bizlere bildirilmektedir. O zor
günü düşünerek bu günden Allah ve Resulüne
itaat etmek ve sırat-ı müştakım üzere
yaşamak gerekmektedir. Başka çare yoktur.
Yüce Allah (cc) kur’ an-ı yalanlayanlar
hakkındaki kararanını Efendimiz (sav)e
şöylece bildirmektedir.
(Ey Muhammed!) Bu sözü
(Kur’ an’ ı) yalanlayanlarla beni baş başa
bırak. Biz onları bilemeyecekleri
biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız.
Onlara mühlet veriyorum.
Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.”
Kalem/44-45
Onları bu yola sürükleyen
sebep nedir?
“ Yoksa sen onlardan bir
ücret istiyorsun da onlar bu yüzden
ağır bir borç yükü altına mı
girmişlerdir? Kalem/45
Peygamber, tebliğ faaliyetinin
karşılığında ücret beklemez,
muhataplar da maddî anlamda
borç altında olmazlar, tebliğ de
itaat de maddî kaygılarla ilgisi olmayan, tamamen
dinî ve ahlâkî birer görevdir.
Yahut gayb (Levh-i Mahfuz) kendi
yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar?
Kalem/47
İnkârcılara soru tarzında başka bir
uyarı olup özellikle dinî konularda insanın
bilgi kapasitesinin sınırlı olduğuna, Allah’
tan başka hiç kimse gayb âlemi hakkında
bilgi sahibi olmadığı için bu konularda
ileri sürülen iddiaların da temelsiz olacağına
da hiçbir şüphe yoktur.
Sonuç olarak din konularında Allah’
ın peygamberi vasıtasıyla insanlara
ulaştırdığı vahiy bilgisinin yegâne kaynak
olarak benimsenmesi gerektiğine işaret edilmektedir.
Müşriklerin böyle cahilane ve gafilane
davranışları karşısında Yüce Allah (cc), Efendimiz
(sav)e sabır tavsiye etmekte ve Yunus
(as) kıssasını misal vermektedir.
“ Sen, Rabbinin hükmüne sabret.
Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, (balığın
karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı.
Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş
olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde
ıssız bir yere atılacaktı.
(Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber
olarak) seçti ve salih kimselerden
kıldı.” Kalem/48-50
Yunus (as), tebliğ ettiği dini halkın
hemen kabul etmediğini görünce sabır ve
azimle görevine devam edeceği yerde, halkına
kızarak ülkeyi (Ninevâ) terk etmişti. Bir
gemiye binip denize açılmış, yolda fırtına
çıkmış,yolcuların bir kısmının denize atılmasına
karar verilince çekilen kurada Yûnus’
un şansına denize atılmak düşmüştü.
Fakat denizde bir balık (balina) tarafından
tutularak boğulmaktan kurtulmuş, sahile
bırakılmıştı.
Böylece kendisine burada da Allah’
ın rahmeti yetişti.
Yunus (as) Allah’ ın emriyle ülkesine
dönüp peygamberlik görevini sürdürmeye,
tevhid inancını yaymaya devam etti.
Burada Yunus (as)ın kıssasına değinilerek
Hz. Muhammed (sav) uyarılmakta,
Mekke müşriklerinin kendisine gösterdiği
muhalefete kızıp da ümitsizliğe kapılmaması
ve peygamberlik görevini sürdürmesi telkin
edilmektedir.
Kalem suresi son iki ayet-i şöyledir.
“ Şüphesiz inkâr edenler Zikr’ i
(Kur’ an’ ı) duydukları zaman neredeyse
seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,)
“ Hiç şüphe yok o bir delidir” diyorlar. Hâlbuki
o (Kur’ an), âlemler için ancak bir öğüttür.”
Kalem/51-52
Çünkü bu Kur'an, onlar için bir hatırlatma
ve öğüttür; onlar için bir açıklamadır,
bir delildir; akıllarındaki tevhid delillerine bir
dikkat çekmedir. Ve bunda, edebler vardır,
hikmetler vardır ve tahdit edilemeyecek bir
biçimde diğer ilimler vardır.
Öyleyse, nasıl olur da bunu okuyan
kimse, vb. tarzda ileri sürdükleri şekilde olabilir!
Hâlbuki bu Kur'an, aslında onun faziletini
ve aklının mükemmelliğini gösteren
delillerden biridir.
Doğruyu en iyi bilen Allah’ tır. Varış
O'nadır. Salât ve selâm, efendimiz Hz. Muhammed
(sav)'e ve O'nun âline, ashabına
olsun. (Âmin).
Selam ve dua ile