KALEM SURESİ KONULARI-2

Bu bölümde Yüce Allah (cc) öncelikle
Peygamber Efendimiz (sav) ve müminlere hitap
ederek, peygambere hakaret eden ve onu yalancılıkla
itham eden müşriklere karşı
boyun eğmemesi ve onlarla mücadele
edilmesini emir buyurmaktadır.
“ O hâlde yalanlayanlara
boyun eğme. İstediler ki, yumuşak
davranasın, böylece onlar da yumuşak
davransınlar.” kalem/8-9
Resûlullah’ ın şahsında
bütün müminlere hitap edilerek
peygamberi yalancılıkla itham
eden ve hakkı yalan sayanlara
boyun eğmemeleri, onların iradelerine
teslim olmamaları istenmektedir.
Çünkü inkârcılar Hz. Peygamber’
in ahlâkî prensipler ve
manevi değerler konusunda tâviz vermesini, bu
anlamda uzlaşmacı davranmasını ve İslâm’ ın
kendilerine ters gelen, çıkarlarıyla çatışan yönlerinin
bırakılmasını istiyor; buna karşılık kendilerinin
de tâviz vereceklerini ve ona engel
olmayacaklarını söylüyorlardı.
Hatta bir müddet Hz. Peygamber’ in
kendi ilâhlarına tapmasını, bir müddet de kendilerinin
Hz. Peygamber’ in ilâhı olan bir
Allah’ a tapmalarını teklif etmişlerdi (Şevkânî, V,
309).
Allah Teâlâ onların bu tutum ve beklentilerine
karşı Hz. Peygamber’ in tâvizsiz davranmasını,
gevşeklik göstermemesini istemektedir.
Zira doğru yol O’ nun yoludur ve hak ile
bâtıl birbirine karıştırılamaz.
Devamla gelen ayetlerde müşriklerin ileri
gelenlerinin genel ahlaki zaafları anlatılarak onlardan
korkulmaması emredilmektedir.
“ Yemin edip duran, aşağılık, daima
kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği
hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış,
kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de
soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye,
sakın boyun eğme.” kalem/10-14
Ayetlerimiz kendisine okunduğu zaman,
“ Öncekilerin masalları!” der. Yakında biz onun
burnunu damgalayacağız.” kalem/15-16 bu bölümde
bir bahçe misali verilmektedir.
Şüphesiz biz, vaktiyle “ bahçe sahipleri”
ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara)
da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri,
sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin
ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.”
kalem/17
Ayetiyle başlayan ve otuz üçüncü ayete
kadar devam eden ayetlerde şöyle bir rivayet
nakledilmektedir. Bundan maksat nimete şükretmeyen
Mekkeli müşrikleri uyarmaktır.
Rivayete göre geçmişte dindar bir adamın
her türlü meyve, ekin ve hurma ağaçları bulunan
bir bahçesi vardı. Hasat zamanı geldiğinde fakirleri
çağırır, bahçenin ürünlerinden onlara ikramda
bulunurdu.
Adam ölünce oğulları, aile fertlerinin çokluğunu
ileri sürerek yoksulların payını kesmeye
ve bahçenin ürününü sabahleyin erkenden gizlice
toplamaya karar vermişler, ancak gece gelen
bir âfet ürünü imha etmişti (bk. Râzî, XXX, 87).
Yüce Allah, Kur’ an’ da birçok yerde,
verdiği nimete şükredenlere daha fazla nimet vereceğini,
nankörlük edenleri de cezalandıracağını
haber vermiştir.
“ Onların en akl-ı selim sahibi olanı,
“ Ben size ‘ Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememişmiydim?”
dedi.
Onlar, “ Rabbimizi tesbih
ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim
kimseler imişiz” dediler.
Bunun üzerine birbirlerini kınamaya
başladılar.
Şöyle dediler: “ Yazıklar olsun
bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!”
“ Umulur ki, Rabbimiz bize
bunun yerine daha iyisini verir.
Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.”
İşte böyledir azap! Ahiret
azabı ise elbette daha büyüktür; ah
bir bilselerdi!” kalem/28-33
Nitekim Hz. Peygamber’ i
yalancılıkla itham edip getirdiği mesajı reddeden
Mekke müşrikleri de peygamber aralarından ayrıldıktan
(hicretten) sonra eski refahlarını, özellikle
ticarî imkânlarını giderek kaybetmişler,
sonunda Müslümanlar karşısında varlıkları son
bulmuştur.
Gelecekte bir işi yapmaya niyet ederken
“ inşallah” diyerek işi Allah’ ın iradesine bağlamak
gerekir.
Nitekim bu konuda yüce Allah Hz. Peygamber
(sav)’ i şöyle uyarmıştır: “ ‘ Allah izin
verirse’ demeden hiçbir şey için ‘ Şu işi yarın
yapacağım’ deme!” (Kehf 18/23-24); “ Hiç
kimse yarın ne elde edeceğini bilemez”
33. ayetle ilgili F.RAZİ (ks) şöyle bir açıklama
yapmıştır.
"İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise elbet
daha müthiştir, eğer bilselerdi" Kalem/33 ifadesi,
"O bağın-bahçenin ateşle yanışından bahsettiğimiz
gibidir, azab" demektir. İşte bu noktada, o
bağ-bahçe sahiplerinin kıssası, son buldu.
Bil ki bu hadisenin anlatılış maksadı şu iki
şeydir:
1) Allah Teâlâ, "O, mal-mülk, çoluk-çocuk
sahibi olduğu için, kendisine ayetlerimiz okunduğunda,
nankörlük ederek, "Bunlar, evvelkilerin
masalları" dedi" (Kalem, 14-15) buyurmuştur.
Bu, "Allah ona, mal-mülk, çoluk-çocuk
verdiği için, Allah'ı inkâr etti. Hayır, hayır. Tam
aksine Allah ona bunları bir imtihan için vermişti.
Dolayısıyla o bunları küfür uğrunda harcayıp,
küfre yöneltince Allah onu helak etti"
demektir.
Mananın böyle oluşunun delili şudur: O
bağ-bahçe sahipleri, bu kadarcık bir isyanda bulununca,
Allah Teâlâ, onların bağlarını bahçelerini
helak etti. Ya peygambere karşı inadını
sürdürüp, inkâr ve günahta isyan edenler hakkında
durum nasıl olur!
2) O bağ-bahçe sahipleri, oralardan sadece
kendileri yararlanıp, fakirleri oraya yaklaştırmamak
maksadıyla gidince, Allah Teâlâ,
düşündüklerini tam ters yüz etmiştir.
Binaenaleyh Mekke kâfirleri de Bedr'e giderlerken,
Hz. Muhammed (sav)'e ashabını öldürmeye
yemin ettiler. Mekke'de iken de Kâ'be'yi
tavaf ettiler ve içkiler içtiler. Böylece Allah Teâlâ,
onların bu Ümitlerini tersineçevirdi ve tıpkı o
bağ-bahçe sahipleri gibi sukut-i hayale uğrayıp,
öldürüldü, esir edildiler.
Daha sonra Hak Teâlâ, o kâfirleri dünyevî
azabla tehdit edince, "Ahiret azabı ise elbet daha
büyüktür, eğer bilselerdi" buyurmuştur.
Selam ve dua ile.