Altın günlerine birçoğumuz çocukluktan
beri aşinayızdır. Bir gelenek haline
gelen altın günleri, kadınların
vazgeçilmezidir. Bir nevi sosyalleşme
mecrası olarak düşünülebilir. Bu günlerde ev
sahibi birkaç çeşit yiyecek hazırlayarak misafirlerine
harika sunumlar yaparlar. Sofralarda
kahkaha hiç eksilmez. Birbirini özleyen yakın
dostlar sohbet etmeye doyamazlar. Tabii bu
esnada yapılan yiyeceklerin tatlarının güzelliğinden
bahsedilir ve “Çok güzel olmuş canım
tarifini ver de bir ara deneyeyim” gibi cümleler
duymanız mümkündür.
Yemekler yendikten
sonra birden
müzik sesi duyulur ve
kimse bu sesi garipseyerek
“Nereden çıktı
bu şimdi?” demez
aksine adeta komut
almış gibi herkes müziğe
ayak uydurmaya
başlar. Oynamayanlar
da alkışlayarak oynayanlara
eşlik ederler.
Bu durum herkes oynamaktan
nefes nefese
kalana kadar devam
eder. Yemekler yenilip, oynandıktan sonra
sohbet etmeye devam edilir. Bazısı yanında
getirdiği örgüsüne devam eder ve yanında oturan
kişi ise dikkatlice bakar hatta kendisinin
de örmek istediği söyleyerek alır inceler. Diğer
yanda ise çocuklarının eğitim hayatı hakkında
konuşurken aslında dolaylı yoldan kendilerini
yarıştırırlar. Artık herkes evine gitmeye yakın
bir dahaki ayda günü kimin alacağı kararlaştırılırken
ufak çaplı kriz oluşur ve büyümeden
halledilir, bir sonraki gün kararlaştırılarak herkes
evine dağılır.
Pandemi döneminde bu geleneğe ara
verilmiştir. Fakat son zamanlarda bu ayrılığa
daha fazla dayanamayan komşu, akraba ve
arkadaşlar yeniden toplanmaya başlamışlardır.
Tahmin edildiği üzere her ne kadar pandemi
koşullarına dikkat edilmeye çalışılsa da bu konuda
tam anlamıyla başarılı olunmamaktadır.
Aslında düşünüldüğünde tüm bunlar altın
günlerinin kültür malzemesini oluşturmaktadır.
Bunlar olmadan altın günleri düşünülemez.
Yıllar geçse de bu geleneğin değişmeyeceği
aşikârdır.